Kır Savaşı mı, Finlandiyalaşma Modeli Mi? (Şubat 2022)
Ukrayna'nın doğusunda yaşanan gelişmeler nedeniyle tüm dünya teyakkuza geçmiş durumda. Ülkeler birer birer elçiliklerini kapatırlarken vatandaşlarına Ukrayna'ya yönelik seyahatleri ertelemeleri konusunda uyarılarda bulunuyorlar. ABD elçilik binasını Lviv'e taşırken Güney Kore Ukrayna'ya seyahati tamamen yasakladı. Benzer şekilde Türkiye de ülkenin doğusuna yönelik seyahat yapılmaması konusunda Türk vatandaşlarına çağrıda bulundu. Kremlin ise yaşanan gelişmeler karşısında soğukkanlı şekilde diplomatik açıklamalar yaparak herhangi bir işgal girişimin olmayacağını, böyle bir plana sahip olmadıklarını belirtiyorlar. İstihbarat raporları, Rus ordusunu yakından takip eden ajanslar ise Kremlin'i yalanlarcasına Kremlin'in yakın zamanda Ukrayna topraklarını işgal eden raporlar gönderiyorlar. Ayrıca Rusya'da görevli emekli istihbaratçıların kayıt dışı verdiği bilgilere göre 15 Şubat günü Duma Meclisinde onaylanacak Donbass'taki ayrılıkçı grupların tanınması sonrası motorize birliklerden bir tim Donetsk ve Lugansk bölgelerine kaydırılacak. Dolayısıyla gerek Rusya'daki emekli bürokratların verdiği bilgiler gerekse de istihbarat raporları ışığında Ukrayna'nın doğu bölgesinde 16 Şubat günü askeri çatışmanın başlayacağı öngörülüyor.
Bu gelişmeler karşısında diplomasinin devreye girmesi, barışçıl yollardan olayların sonlanmasını isteyenler de yok değil. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un Normandiya İttifakı'na yönelik yaptığı değerlendirmeler ve bazı uluslararası ilişkiler uzmanının Finlandiya modelinin tek çözüm yolu olduğu konusundaki saptamaları barışçıl yol için ortaya atılan fikirlerin başında gelmektedir. Bugün (15 Şubat) Duma Meclisinde oylanacak ayrılıkçı bölgelerin tanınması, Almanya, Fransa, Ukrayna ve Rusya tarafından oluşturulan Normandiya İttifakının resmen sona ermesi anlamına gelecektir. Eğer aksi yönde bir karar alınmazsa (çok düşük bir ihtimal) Normandiya İttifakı kapsamında Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim bir masa etrafında görüşülebilir. Fakat Duma'da muhalefet pozisyonda yer alan Komünist Partisi tarafından getirilen ve askeri yardımın yapılmasına ilişkin telkinleri de içinde barındıran taslak metninin yasalaşmasına kesin gözüyle bakılıyor. Dolayısıyla diplomasinin etkili olacağı tek seçeneğin Finlandiyalaşma (Finlandisation) olarak lanse edilen Finlandiya Modelinin kaldığı değerlendirilmektedir. Finlandiyalaşma Modeli nedir, bu modelin Ukrayna'ya uygulanması mümkün müdür, Finlandiya - Rusya sorununun tarihsel gelişimi perspektifinde anlatmaya çalışacağım.
Kır Savaşı
Finlandiya, Rusya İmparatorluğu döneminden başlamak üzere ikinci dünya savaşına kadar Rusya'nın sürekli sorun yaşadığı ülkelerden biridir. Birinci Dünya Savaşı sonrası Finlandiya'da Sovyetler Birliğine karşı anti-komünist yaklaşımlar gelişmiştir. Ülkenin batısındaki en önemli federal şehri St. Petersburg'u güvenlik altına almak için Sovyetler Birliği'nde Finlandiya'ya karşı askeri önlemler arttırılmıştır. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Finlandiya'da güçlü bir anti-Sovyet, anti-Slav ve anti-Komünist yaklaşımlar gelişmiş ve bu politikalar askeri ve siyasi gelişmelerle birlikte ülkenin güvenlik doktrinleri arasında yer almıştır. Özellikle ikinci dünya savaşı öncesinde Finlandiya, Sovyet sınırları içerisinde kalan, bugün hala demografik tartışmalara neden olan Karelya Bölgesin'deki toprakları fethetmek ve Urallara kadar uzanan Büyük Finlanya'yı kurma amaçlarını dile getirerek Rusya ile sonsuz düşmanlığını açıklamıştır. Bu durumdan rahatsız olan Bolşevik rejiminin önemli kurmaylarından, Dışişleri Bakanı Maksim Maksimoviç Litvinov, "Hiçbir ülkede birliğimize karşı Finlandiya'daki kadar düşmanlık politikaları yürütülmüyor" diyerek Finlandiya'ya olan tepkiyi dile getirmiştir.
Rusya için Leningrad Oblastısının yanında yer alan Finlandiya Körfezi, başka bir deyişle Karelya Yarımadası, Rusya için Kuzey Batı'daki en önemli güvenlik noktalarından biridir. Bu bölgenin güvenliği St. Petersburg'un ve Rusya'nın batısının güvenliği anlamına gelmektedir. Bu nedenle dönemin Sovyet lideri Stalin bu bölgedeki güvenlik hattını sağlamak için Finli devlet görevlileriyle görüşmüş, buranın güvenliğini sağlamak amacıyla bazı toprak takasını gündeme getirmiştir. Şöyle ki, Stalin Leningrad Körfezi'nin batısında yer alan Hangö Limanı'nı 30 yıllığına kiralamak istemiştir. Buna karşılık Finlandiya - Rusya sınırının orta kısmında yer alan, istediği bölgenin iki katı kadar olan bir araziyi ise Finlilere teklif etmiştir. Finlandiya Hükümeti ise kendi güvenlik doktrinleri kapsamında değerlendirerek Stalin'in tekfini kesin bir dille reddetmişlerdir. Bunun üzerine Stalin takas usuluyle almak isetdiği toprakları satın almak istemiş, fakat Finliler bu teklifi de kabul etmemişlerdir.
Finlilerin gösterdiği olumsuz tavır sonrası Stalin Filandiya hükümetiyle diplomatik ilişkileri kesmiş, sınır bölgelerinde yer alan vatandaşların tahliyesine başlayarak savaş hazırlıklarını hızlandırmıştır. Savaştan iki gün önce Stalin, 28 Kasım'da, daha önce imzalanan saldırmazlık anlaşmasının tek taraflı kaldırıldığını bildirmiş, tarihe Zimnyaya Voyna - Kır Savaşı olarak geçen savaşı 30 Kasım 1939 tarihinde başlatmıştır. 1940'ın ilk baharına kadar devam eden savaş Sovyetler Birliği lehine sonuçlanmış, savaş sonrasında Sovyet Rusya, Karelya bölgesini ele geçirmiş, Batı'daki güvenlik hattını tamamen sağlamıştır. Buna karşılık ikinci dünya savaşının hemen başında Milletler Cemiyeti'nden atılmıştır. Finliler ise bu savaş sonrası bir daha asla toparlanamamış, Büyük Finlandiya ideallerinden vazgeçmiştir.
Finlandiyalaşma
Finlandiya İkinci Dünya Savaşı'nda kaybettiği toprakları kazanmak ve Büyük Finlandiya hedeflerini tekrar gerçekleştirmek için Nazi Almanyası'yla işbirliğine girmiş ve Sovyetler Birliğine karşı saldırılarını geliştirmiştir. Fakat Nazi Almanyası'nın İkinci Dünya Savaşı'ndaki hezimeti sonrası Finlandiya yalnız kalmış, ne Kuzey Atlantik İttifakı'na katılabilmiş ne de Varşova Paktı'nda yer alabilmiştir. Tam bir tarafsızlık anlayışla 1948 yılında Sovyetler Birliğiyle yapılan anlaşmadan başlayarak Doğu ve Batı bloklarına karşı tarafsızlık ilkesiyle ve iyi geçinme politikasıyla yapılan model benimsenmiştir. Bu model uluslararası ilişkiler literatüründe Finlandiyalaşma (Finlandisation) modeli olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede Finlandiya zamanla Avrupa Birliği'nde önce gözlemci statüsünde yer almış daha sonra da Rusya'nın da tepkisini çekmeden Avrupa Birliğine üye olmuştur. Tarafsızlık ilkesi kapsamında Finlandiya hem demokrasini geliştirmiş, hem de ekonomik olarak dünyanın en refah ülkelerinden biri haline gelmiştir.
Bu çerçevede uluslararası ilişkiler uzmanları Ukrayna'nın önünde iki seçeneğin olduğunu, ya savaştan yana bir tavır alacağını ya da ne Rusya ile işbirliğine giden bir yolu tercih edeceğini ne de NATO'ya üye olarak Rusya'yı karşısına alan bir tavır sergileyerek tararsızlık yoluna gideceğini düşünmektedirler. Özellikle Ukrayna'nın Finlandiya modelini uygulamasını öneren uzmanların sayısı bir hayli fazladır.
Fakat burada unutulmaması gereken agresif politikalara sahip olan Rusya'nın politikasıdır. Öncelikle Rusların Finlandiya ve Ukrayna arasındaki yaklaşım farklılıklarını tespit etmek gerekmektedir. Finlandiya, Ruslar için stratejik bir bölgede yer alan, ülkenin Batı kanadını tehdit etme potansiyeli olan bir devlettir. Ülkenin şeffaflaşma politikası, sosyal refah devleti anlayışı kapsamında geliştirdiği politikalar, Avrupa Birliği içerisindeki pozisyonu, dini ve sosyolojik farklıkları Finlandiya'yı Ukrayna'dan ayıran en önemli unsurlardır. Ruslar halk olarak da Finlandiya'ya karşı herhangi bir düşmanlık beslememektedirler. Finlilerin kendilerinden farklı olduklarını kabul etmekte, hatta ülkenin batısında yer alan St. Petersburg halkı Finlilerin yaşam kalitelerinden övgüyle bahsetmektedirler. Dolayısıyla bugün Finlilere karşı herhangi bir nefret dili olmadığı gibi güvenlik anlamında da bir tehditle karşılaşılmamaktadır. Ülke bugün NATO'ya girmeyeceğini kesin bir dille açıklarken tarafsızlığın ülkenin genel politikası olduğu konusunda da net bir tavır sergilenmektedir.
Ruslar için Ukrayna ise Finlandiya'dan çok farklı bir konumdadır. Hem stratejik konum itibarıyla hem siyasi ve askeri girişimler bağlamında hem de dini ve sosyolojik anlamda Ukrayna Ruslar için çok şey ifade etmektedir. Ukrayna'nın başkent Moskova'ya olan yakınlığı, bölgeye olası NATO askeri unsurlarının yerleşme ihtimali nedeniyle Rusların tüm güvenlik alarmlarını üst seviyeye çekmektedir. Dolayısıyla Ruslar Ukrayna'nın hiçbir koşulda NATO'ya dahil olmasını istemiyorlar. Rusların bu hassas siyasi yaklaşımlarına karşılık Ukrayna Hükümeti sürekli olarak kendilerinin bağımsız bir devlet olduklarını, 2014 Kırım'da yaşanan gelişmeler nedeniyle NATO'ya üye olmanın her zaman bir seçenek olduğunu dile getirerek Rusların tedirginlik seviyesini her zaman diri tutuyorlar. Bunun yanı sıra Kiev Knezliği Ruslar için en kutsal tarihi varlıklardan biridir. Ruslar kendi tarihlerinin başlangıcını Kiev Knezliğine bağlayarak vatanseverlik duygularını Kiev ile bütünleştirmektedirler. Dolayısıyla Ruslar için Kiev'in özgürleştirilmesi siyasi ve güvenlik kaygılarının yanında milli bir prensip olarak durmaktadır. Ayrıca Moskova- Kiev Patrikliği arasındaki Ortodoksluk üzerinden yaşanan tartışmalar da çelişmelerin dini boyutunu da geliştirmektedir. Moskova, Kiev Patrikliğinin Fener Rum Patrikhanesi tarafından otesafallık (bağımsızlık) almasını asla kabul etmemekte ve Ukrayna'daki dini yapıların işgal altında olduğuna inanmaktadırlar. Yani hem siyasi hem askeri hem de dini boyutlardan incelendiğinde Ruslar için Ukrayna tamamen işgal altındadır.
Yukarıda saydığım nedenlerden dolayı Ruslar için Ukrayna'nın Finlandiya'dan çok ayrı bir yerinin olduğunu söylemek gerekiyor. Ukrayna'nın Finlandiya gibi bağımsız politikalar sergilemesinin Ruslar için herhangi bir önemi yoktur. Ukrayna bugün NATO'ya girmeyeceğinin garantisini dahi verse sosyolojik ve dini nedenlerden ötürü Ukrayna'ya yönelik askeri politikalar değişmeyecektir. Dolayısıyla uluslararası ilişkiler uzmanlarının son günlerde dile getirdiği Finlandiyalaşma modelinin gerçekçi olmadığını söylemekte yarar var. Fakat her şeye rağmen barışın hakim olması, diplomasinin devreye girmesi, arabuluculuk faaliyetlerinin işlevsel hale gelmesi için her türlü siyasi tartışmanın yapılması ve bu yöndeki çalışmaların desteklenmesi gerekmektedir. Yoksa Kır Savaşı kimsenin yararına olmayacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder