Alexander Dugin ve Avrasyacılık: Rusya’nın Jeopolitik Vizyonu ve Türkiye'ye Yönelik Stratejik Uyarılar
Alexander Dugin, son yıllarda hem
Rusya’nın iç politikalarında hem de uluslararası ilişkilerde tartışmalı bir
figür olarak öne çıkmaktadır. Felsefi ve siyasi görüşleriyle Avrasyacılık
ideolojisini şekillendiren Dugin, Rusya'nın Batı’ya karşı alternatif bir
medeniyet modeli oluşturmasında entelektüel bir rehber olarak kabul edilir.
Özellikle Rusya’nın dış politika stratejileri ve Batı’ya yönelik söylemleri
üzerinde etkili olduğu iddia edilen Dugin, aynı zamanda uluslararası arenada
Türkiye, İran ve Çin gibi ülkelerle ilişkiler bağlamında yeni bir jeopolitik
vizyonun savunucusu olarak tanınır.
Dugin’in ideolojisi, Soğuk Savaş
sonrası Batı hegemonyasına karşı bir meydan okuma olarak ortaya çıkmış ve
Avrasyacılık çerçevesinde çok kutuplu bir dünya düzeni vizyonunu desteklemiştir.
Bu vizyon, yalnızca bir jeopolitik strateji değil, aynı zamanda Batı'nın
bireyselci ve liberal değerlerine karşı gelenekselci ve kolektivist bir
medeniyet modeli olarak tanımlanmıştır. Dugin'in fikirleri, Rusya'nın stratejik
karar mekanizmalarında etkili olduğu iddiasıyla birçok akademik ve siyasi
tartışmanın merkezinde yer almıştır. Ancak, bu etkilerin boyutu ve derinliği,
hem Rusya içinde hem de uluslararası çevrelerde farklı yorumlara yol
açmaktadır.
Bu makalede, Suriye’de yaşanan
gelişmeler sonrası Türkiye özelinde yaptığı tehditvari açıklamalar ve
sonrasında Ulusal Kanal’a yaptığı röportajdan bölümler olacaktır. Ayrıca Alexander
Dugin’in felsefi ve siyasi arka planı özet şeklindeincelenecek, onun
Avrasyacılık ideolojisi ortaya konulacaktır.
Alexander Dugin Kimdir?
Alexander GelyevichDugin, 7 Ocak 1962’de Moskova’da doğmuş bir Rus filozof,
sosyolog ve siyaset bilimcisidir. Sovyetler Birliği’nin son dönemlerinde
entelektüel çevrelerde etkin olmaya başlayan Dugin, Batı karşıtı ideolojisi ve
Avrasyacılık kuramıyla tanınmıştır. Akademik kariyerinde, Moskova Devlet
Üniversitesi’nde sosyoloji ve uluslararası ilişkiler alanlarında dersler
vermiştir. Ancak radikal söylemleri nedeniyle akademik dünyada tartışmalı bir
figür olarak kalmıştır.
Dugin’in siyasi kariyeri, Rusya’nın geleneksel değerlerini ön plana çıkaran ve
Batı’ya meydan okuyan bir jeopolitik model oluşturma çabalarıyla
şekillenmiştir. 1990’larda Ulusal Bolşevik Parti’nin kurucuları arasında yer
alan Dugin, daha sonra Avrasyacı Hareketi’nin liderliğini üstlenmiş, Rusya’yı
Batı hegemonyasına karşı bir medeniyet lideri olarak konumlandırmaya çalışmıştır.
Dugin, Avrasyacılığı bir medeniyetler çatışması paradigması içinde tanımlamakta
Rusya’nın Avrupa ve Asya arasında benzersiz bir jeopolitik kimlik taşıdığı
fikrine inanmaktadır. Batı’nın liberal değerlerine karşı duran Dugin, Rusya’yı
çok kutuplu bir dünya düzeninin merkezi olarak görürkenAvrasyacılığı, yalnızca
jeopolitik bir strateji değil, aynı zamanda geleneksel değerleri ve
kolektivizmi Batı’nın bireyselci anlayışına karşı savunan bir medeniyet modeli
benimsemektedir.
Dugin, NATO’yu Batı emperyalizminin bir aracı olarak nitelendirir ve bu örgütün
küresel istikrarsızlığın temel kaynağı olduğunu savunur. Ona göre NATO’nun
doğuya doğru genişleme politikası, Rusya’nın egemenliğine yönelik bir tehdittir
ve bu nedenle Batı karşıtlığını derinleştiren ideolojik argümanlar sunmakta ve
Rus dış politikasını şekillendiren söylemleri desteklemektedir.
Dugin’in çalışma alanları
yalnızca Rusya’nın çıkarları üzerinden değil Batı’ya karşı siyasi politikalar
geliştiren tüm unsurları kapsamaktadır. Örneğin, Türkiye’ye yönelik çalışma ve
diplomatik girişimlerde bulunması bunun önemli bir göstergesidir.Dugin, Türkiye’nin
Avrasyacılık projesinde stratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulamaktadır. Dugin’e
göre Türkiye, Batı’nın etkisinden kurtularak Avrasya bloğuna katılmalı ve batı
asyadaki konumunu pekiştirmelidir.Dugin, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağlarını,
Avrasya’nın doğal bir parçası olarak yorumlar. Özellikle Suriye krizi ve enerji
projelerinde Türkiye’nin rolüne dikkat çeken Dugin, iki ülke arasındaki iş
birliğinin, Avrasya vizyonunun başarısı için kritik olduğunu belirtmiştir.
Dugin’in Vladimir Putin üzerindeki etkisi sıklıkla tartışılmıştır. Resmi bir
danışmanlık pozisyonu bulunmamakla birlikte, Dugin’in ideolojisi, Putin’in Batı
karşıtı politikalarına zemin hazırlayan söylemlerde etkili olmuştur. Özellikle
Rusya’nın Avrasyacı dış politika stratejisinde, Dugin’in eserlerinden ve
fikirlerinden yararlanıldığına dair yorumlar yapılmaktadır. Kimi siyasi uzman
onu Putin’in akıl hocası, Kremlin’in ideoloğu olarak lanse etmektedir. Fakat
ülke içerisinde buna karşı çıkan görüşler de mevcuttur. Bazı uzmanlara göre
Putin’in akıl hocalığını yapma gibi bir durumun abartılı olduğu
düşünülmektedir.
Dugin, Ukrayna krizinde Moskova’nın agresif tutumunu açıkça desteklemiştir.
Kırım’ın ilhakını ve Donbas’taki Rus yanlısı ayrılıkçı hareketleri, Rusya’nın
tarihsel haklarının bir parçası olarak değerlendirmiştir. Bu süreçte Kremlin’in
Batı karşıtı politikalarına hem ideolojik hem de entelektüel bir destek
sağlamıştır.Dugin, Ukrayna’yı Batı’nın Rusya’ya karşı bir araç olarak
kullandığını iddia eder ve Ukrayna’nın tarihsel ve kültürel olarak Rusya’nın
ayrılmaz bir parçası olduğunu ve Batı’nın etkisinden kurtarılması gerektiğini
vurgular. Dugin, bu durumu bir medeniyetler çatışması olarak çerçeveleyerek,
Rusya’nın yalnızca bir ulus-devlet değil, medeniyet lideri olarak hareket
etmesi gerektiğini savunmaktadır.Dugin, bu çatışmanın sonucunun, küresel güç
dengelerinin geleceğini belirleyeceğini iddia etmektedir.
Ulusal Kanal’a Yaptığı
Açıklamalar
8 Aralık günü Şam rejiminin
düşmesinin ardından gözler Rusya’ya çevrildi. Hem Esad ailesinin sığınma
başvurusu sonrası Moskova’ya yerleşmesi hem de muhaliflerin kazanımları sonrası
Rusya’nın alacağı pozisyon önem teşkil etmişti. Kremlim itidalli açıklamalar
yaparak muhaliflerle işbirliğine sıcak bakan yaklaşımlar sergilemişti. Yapılan
pragmatik ve rasyonel açıklamalar ışığında bölgedeki kazanımlarından
vazgeçmeden diplomatik yöntemlerle çalışılması fikri kimi çevreler tarafından
tartışılıyordu. Bu tartışma ve eleştirileri yapanlar genelde daha radikal
fikirlere sahip Avrasyacı kesimden geliyordu. Onlara göre Türkiye sözüm ona
Rusya’yı yeniden sırtından bıçaklamıştı. Türkiye’ye ağır eleştiri getirenlerin
başında da Alexander Dugin gelmekteydi. Dugin, X hesabından yaptığı açıklamada,
“Suriye Erdoğan için büyük bir tuzaktı. O çok büyük stratejik bir hata yaptı. O
Rusya’yı ve İran’ı aldattı. Kemal’in (Atatürk) Türkiye’sini bu zamana kadar koruduk, fakat bundan sonra
desteklemeyeceğiz. Tövbe etmek zorunda kalacaksınız” şeklinde konuştu. Bu ağır
tahrik edici cümleler sonrası gelen tepkiler üzerine bu paylaşımını kaldıran
Dugin, kendisine yakınlığıyla bilinen Doğu Perinçek’in kanalında canlı yayında
açıklamalarda bulundu. Geniş bir perspektife Suriye ve bölgedeki gelişmeleri
değerlendiren Dugin’in röportajından öne çıkan başlıklar şunlar:
Büyük Ortadoğu ve Büyük İsrail
Projeleri
Dugin’in röportajındaki temel
vurgularından biri, Suriye’deki savaşın yalnızca bölgesel bir çatışma değil,
küresel bir stratejik planın parçası olduğu yönündedir. Ona göre, İsrail’in
Şam’ı işgal etme hedefi ve eskatolojik temelli politikaları, Büyük İsrail
Projesi’nin bir yansımasıdır ve Büyük Ortadoğu Projesi yıllar sonra yeniden
hayata geçirilmiştir. İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki müdahaleleri,
GolanTepeleri’nin işgali ve Mescid-i Aksa üzerindeki tehditler, bu genişleme
politikasının göstergeleri olmakla birlikte bu hamlelerin sadece Filistin veya
Lübnan değil, tüm İslam dünyası ve Türkiye’nin çıkarlarına aykırı olduğunu
vurgulamaktadır.
Dugin’e göre, Suriye’deki savaşın
iki ana ekseni bulunmaktadır: Amerika’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü vekalet
savaşı ve İsrail’in Şii güçlere, özellikle İran’a ve Hizbullah’a yönelik
saldırılarıdır. Türkiye’nin bu çatışmadaki rolü ise Dugin tarafından “stratejik
hata” olarak değerlendirilmekte ve Ankara’nın Suriye’de Beşar Esad’ı devirmeye
yönelik operasyonlara katılması, Rusya’nın perspektifinden “geriye gidiş”
olarak yorumlanmaktadır.
Dugin, Türkiye’nin bu adımının
iki önemli stratejik müttefik olan Rusya ve İran’ı kaybetmesine yol açtığını ve
bunun yerine iki düşman kazandırdığını savunmaktadır: Kürt gruplar ve radikal
İslamcı yapılar. Ona göre, Batı tarafından desteklenen Kürt gruplar, bağımsız
bir Kürt devleti kurma yolunda ilerlerken, cihatçı gruplar Türkiye’nin
istikrarını tehdit etmektedir. Türkiye’nin bu politika ile kendi ulusal
güvenliğini tehlikeye attığı belirtilmektedir.Dugin, “"Şu anda Kürt
grupların denetimindeki topraklar Batı tarafından desteklenmektedir. Şu anda da
serbest kalmış durumdalar çünkü artık Suriye diye bir devlet bulunmuyor. Bu
fırsattan istifade Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan yaratmak isteyeceklerini,
bu yönde hareket edeceklerini düşünüyorum. Aynı zamanda radikal islamcı gruplar
da anti Kemalist ve milliyetçilik karşıtı olarak değerlendirilebilecek
yapıdalar. Türkiye tek bir adımda kendisi için potansiyel stratejik
müttefiklerinden ikisini kaybetti; Rusya ve İran. Ve aynı zamanda şu anda kendi
bulundukları yerde serbestlik kazanan iki radikal düşman kazandı.” şeklinde
konuştu.
“Rusya Türkiye’nin Düşmanı Değil”
Suriye’de yeniden bir savaşın
olacağını iddia eden Dugin, “Suriye'de bir savaş daha olacaktır. Kitlesel
katliamlar, dini ve etnik azınlıklara karşı şiddet olayları ve benzerleri
yaşanacaktır. Türkiye'nin Suriye'deki etkisini genişletme düşüncesinin aksine
sonuç bunun tam tersi olacaktır. Bu plan Türkiye'ye iç istikrarını ve
güvenliğini sarsacak, bozacak bir etki olarak geri dönecektir ve bu çok
tehlikelidir. Türkiye'ye yönelik tehdit Rusya'dan gelmiyor, küreselci Batı'dan
geliyor. Erdoğan'ın bağımsız politikalarını ve egemenlik yönündeki
hareketlerini eleştiren Batı'dan geliyor... Dolayısıyla Rusya, Türkiye'nin
düşmanı değildir. Fakat Türkiye sanki kendisi Rusya'nın düşmanı gibi
davranmaktadır. Ve bu çok üzücü bir durum. Bence bu büyük bir stratejik ve
hayati bir hatadır ve yanlıştır. Bu çok açıkça anti Kemalist bir adımdır.
Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Ve Araplar da Türkiye'ye
karşı seferber ve organize olmuş durumdalar. Çünkü Suriye içindeki cihatçı
gruplara desteğini Osmanlı gücünün yeniden uyanışı olarak değerlendiriyorlar”
şeklinde konuştu.
“Rusya Aktif Olmayacak”
Rusya’nın durumuyla alakalı
olarak da konuşan Dugin, Rusya’nın bölgede yaşanan gelişmelere karşı aktif
olmayacağını iddia ederek şunları kaydetti: "Şu anda Batı hegemonyası için
yeni bir alan açılmış durumdadır. Büyük İsrail Projesi için yeni bir alan
açılmış durumdadır. Ve radikal selefi islamı için yeni bir alan açılmış durumda.
Ve aynı şekilde El Kaide ve IŞİD gibi örgütlerin önünde bir alan açılmış
durumdadır. Şu anda Kürtlerin kendi devletini inşaaya başladığını düşünüyorum.
Elbette Batı'nın yardımıyla bu gerçekleşiyor. Ortadoğu'daki kaos büyüyecektir.
Türkiye'nin bu açıdan savunmasız bir pozisyonda olduğunu düşünüyorum. Rus
güçlerinin şu anda Ortadoğu'dan çekilmesi bölge güçleri açısından bir kayıptır.
Küreselcilerin gözünden Esad'ın düşmesinin ardından bir sonraki hedef
Erdoğan'ın iktidardan devrilmesi olacaktır. Sayın Erdoğan için herhangi bir
kötülük gelmesini istemiyorum onun için yalnızca iyi dileklerim var fakat şu
anda bir tuzağa düşmüş durumdadır.Rusya şu anda Ukrayna'ya odaklanmış durumda.
Ukrayna, Rusya'daki pekçok şey için en önemli mesele. Ukrayna, Rusya'ya
varoluşsal bir tehdit ortaya koyuyor. Rusya'nın Ortadoğu'da çok aktif olacağını
düşünmüyorum. Fakat Rusya'nın Ortadoğu'da yokluğu, dahil olmaması çok kötü bir
durum ortaya koyuyor. İran etkisi de daha az olacaktır. Şii gücü de şu anda iyi
bir durumda değildir.”
“Avrasya’da Cihatçı Örgütler
Yeniden Canlanacak”
Esad rejiminin devrilmesinin ve
Rusya’nın bölgede aktif olarak yer almamasının radikal cihatçı örgütlerin
yeniden canlanacağını düşünen ve ABD başkanı Trump’ın da bu durumu
değiştiremeyeceğini iddia eden Dugin buna ilişkin olarak şunları söyledi: “Şu
anda Rusya'da pekçok şeyin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Avrasya'da radikal
islamcı örgütleri yeniden canlandıracaklarını düşünüyoruz. Rusya'nın içinde ve
aynı zamanda Orta Asya'da... Rusya'yı Kafkasya'da ve Doğu Avrupa'da yeni
cepheler açarak kuşatmaya devam edeceklerini düşünüyorum. Küreselcilerin aynı
zamanda belki de Türkiye'nin içerisinde de yeni istikrarsızlıklar yaratmak
isteyeceklerini düşünüyorum. Suriye'de bir Kürt devletinin oluşturulması
elbette Türkiye'yi doğrudan etkileyecektir. Aynı şekilde Irak'ı da...
Dolayısıyla çok zor zamanların yaklaşmakta olduğunu görüyorum. Trump'ın şu ana
kadar yapılmış her şeyi tersine çevirebileceğini düşünmüyorum. Trump kendisi
küreselci değil, fakat realist... Aynı zamanda Amerikan hegemonyasını da
kurtarmak istiyor, farklı biçimlerde ve farklı araçlarla... Ve eşsiz bir süper
güç olarak kalmasını sağlamak... Şu anki durumda sınırlı bir özgürlüğe sahip.
Küreselciler Trump'ın hareket etme serbestliğini kısıtlamak üzere çeşitli
planlar yapıyorlar ve bunda da başarılı oldular.Şu anda Büyük Ortadoğu
Projesi'nin geri dönüşünü gözlemliyoruz. Ve bunun içindeki ana unsur da
bağımsız Kürt devletinin kurulmasıdır. Aynı zamanda bu İsrail'in pozisyonudur.
Soros gibi yapılar da bu projenin bir tarafıdır. Kürselcilerin planı budur.
Putin, Trump, Erdoğan ve bütün küreselleşmeye direnenlere karşı bir plandır.
İran'a ve elbette Çin'e karşı da bir plandır. Çok kutupluluğa karşı bir
plandır.”
Sonuç ve Değerlendirme
Alexander Dugin’in felsefi ve
siyasi görüşleri, son yıllarda yalnızca Rusya’nın iç politikalarını değil, aynı
zamanda küresel düzeydeki jeopolitik ilişkileri de önemli ölçüde
şekillendirmiştir. Dugin, Avrasyacılık ideolojisini yalnızca bir jeopolitik
strateji olarak değil, aynı zamanda Batı'nın liberal ve bireyselci değerlerine
karşı, gelenekselci ve kolektivist bir medeniyet modeli olarak tanımlamaktadır.
Bu ideoloji, Rusya'nın hem Batı karşısındaki duruşunu hem de küresel arenadaki
rolünü şekillendirirken, aynı zamanda Türkiye’nin bu süreçteki konumunu da
önemli bir mesele haline getirmektedir. Dugin’e göre, Türkiye’nin Avrasya
bloğuna katılması, bölgesel ve küresel denklemleri değiştirecek stratejik bir
adım olacaktır. Türkiye'nin Batı’ya karşı bağımsız bir politika izleyerek
Avrasya'da daha güçlü bir yer edinmesi gerektiğini savunmaktadır.
Dugin’in son dönemdeki
açıklamaları, özellikle Suriye’deki gelişmelerle ilgili tespitleri, onun
jeopolitik vizyonunun somut bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ulusal
Kanal’a yaptığı röportajda, Suriye'deki savaşın sadece bölgesel değil, küresel
bir stratejik planın parçası olduğunu iddia etmiştir. Ona göre, İsrail'in Şam'ı
işgal etme hedefi ve Büyük İsrail Projesi'nin bir yansıması olan bu savaş, aynı
zamanda Batı’nın bölgedeki müdahalesini meşrulaştırmaktadır. Dugin, bu
bağlamda, Suriye’deki gelişmeleri yalnızca bir iç çatışma olarak görmemekte,
bunun küresel gücü yeniden şekillendirme çabaları olarak değerlendirmektedir.
Dugin’in röportajındaki en dikkat
çekici açıklamalarından biri, Türkiye’nin Suriye'deki operasyonlarına yönelik
eleştirileridir. Dugin, Türkiye’nin Beşar Esad’a karşı yürüttüğü politikaları
“stratejik bir hata” olarak nitelendirerek, bu adımın Rusya ve İran ile olan
ilişkileri zedelediğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin Batı ile işbirliğini
güçlendirmesinin, Kürt gruplar ve radikal İslamcı yapılar gibi potansiyel
düşmanlarla ilişki kurmasına yol açtığını savunmuştur. “Türkiye tek bir adımda
kendisi için potansiyel stratejik müttefiklerinden ikisini kaybetti; Rusya ve
İran. Ve aynı zamanda şu anda kendi bulundukları yerde serbestlik kazanan iki
radikal düşman kazandı” şeklindeki açıklamaları, Türkiye’nin dış politikasına
yönelik ciddi bir eleştiriyi ortaya koymaktadır.
Dugin'in görüşlerine göre,
Türkiye’nin Suriye’deki stratejik hataları yalnızca bölgesel güvenlik açısından
değil, küresel ölçekte de ciddi sonuçlar doğurabilir. “Türkiye'nin ulusal
güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Ve Araplar da Türkiye'ye karşı seferber ve
organize olmuş durumdalar” diyerek, Türkiye'nin bu politikalarla sadece Batı'yı
değil, aynı zamanda bölgedeki Arap güçlerini de karşısına alabileceğine dair
uyarılarda bulunmuştur. Bu tür açıklamalar, Dugin’in Avrasyacılık ideolojisini
hayata geçirebilmek için Rusya'nın dünya düzenindeki yerini ve Türkiye ile olan
ilişkilerini nasıl şekillendirmesi gerektiğine dair düşüncelerini net bir
şekilde ortaya koymaktadır.
Geleceğe yönelik
değerlendirdiğimizde, Dugin'in ideolojisinin ve söylemlerinin, Rusya'nın dış
politikasındaki etkisi olabilir. Özellikle Ukrayna ve Suriye gibi bölgesel
krizlerin ardından Dugin’in stratejik öngörüleri, Rusya’nın Batı karşıtı
duruşunu pekiştirecek şekilde şekillenmeye devam edecektir. Bununla birlikte,
Dugin’in stratejik uyarılarının, Türkiye gibi kilit ülkelerle olan ilişkilerde
ne gibi sonuçlar doğuracağı, önümüzdeki yıllarda daha net bir şekilde
anlaşılacaktır. Dugin'in “Rusya Türkiye'nin düşmanı değildir; fakat Türkiye
sanki kendisi Rusya'nın düşmanı gibi davranmaktadır” şeklindeki açıklamaları,
iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğine dair önemli bir ipucu sunmaktadır.
Bu açıklama, Türkiye’nin bağımsızlıkçı ve pragmatik politikalarının, Rusya ile
olan stratejik işbirliğini nasıl test edebileceğini ve bu ilişkiyi nasıl yeniden
şekillendirebileceğini sorgulamaktadır.
Sonuç olarak, Dugin’in
Avrasyacılık ideolojisi ve bölgesel analizleri, küresel güç dengelerinin
şekillendiği bu dönemde önemli bir referans noktası olarak kalmaya devam
edecektir. Ancak, onun görüşlerinin, sadece Rusya'nın stratejileri değil, aynı
zamanda küresel çapta yeni bir güç düzeninin oluşumunu savunması, dünya
siyaseti üzerinde uzun vadeli etkiler yaratacaktır. Türkiye'nin dış
politikasında alacağı kararlar ve Avrasya ile Batı arasındaki dengeyi nasıl kuracağı,
Dugin’in öngörülerinin doğruluğunu ve etkisini belirleyecek en önemli
faktörlerdir.
Not: Ulusal kanala verdiği
röportaj: https://www.youtube.com/watch?v=usjtyFqpSyo
Yorumlar
Yorum Gönder