Rusya ve Çin İttifakı: Gerçekten Güçlü mü, Yoksa Çıkar İlişkisi mi?

 Rusya Federasyonu (Rusya) ve Çin Halk Cumhuriyeti (Çin) arasındaki ilişkiler, uluslararası politikanın en dikkat çekici güç dengelerinden birini oluşturmaktadır. Tarihsel olarak dalgalı bir seyir izleyen bu ilişki, 21. yüzyılda ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda giderek derinleşmiş; ancak bu yakınlaşma, tam anlamıyla bir ittifak niteliği taşımaktan çok, stratejik ve pragmatik bir iş birliği olarak şekillenmiştir. İki ülke, Batı’nın küresel düzeydeki etkisini dengelemek adına ortak politikalar geliştirirken, aynı zamanda karşılıklı çıkarlarını maksimize etmeye yönelik bağımsız stratejiler izlemektedir.

Rusya ve Çin arasındaki ortaklık, küresel güç dengeleri açısından kritik bir öneme sahiptir. Rusya, Batı’nın yaptırımlarıyla ekonomik ve siyasi olarak izole edilmeye çalışılırken, Çin’in yükselen ekonomik ve askeri gücü küresel rekabetin merkezine oturmuştur. Bu bağlamda, iki ülkenin iş birliği, yalnızca bölgesel dinamikleri değil, aynı zamanda uluslararası düzenin geleceğini de şekillendiren bir unsur haline gelmiştir. Ancak bu iş birliğinin temelinde tam anlamıyla bir güven ilişkisinin var olup olmadığı, uzun vadede Rusya ve Çin’in gerçekten bir ittifak kurup kuramayacağı tartışma konusudur.

Bu makale, Rusya ve Çin ilişkilerini çeşitli boyutlarıyla ele alarak, bu yakınlaşmanın gerçek bir stratejik ortaklık mı yoksa geçici ve çıkar odaklı bir iş birliği mi olduğu sorusuna yanıt aramaktadır. Makalede, öncelikle iki ülkenin tarihsel ilişkileri incelenerek mevcut iş birliğinin kökleri değerlendirilecektir. Ardından, ekonomik bağlantılar ve enerji iş birlikleri üzerinden Rusya’nın Çin’e artan bağımlılığı analiz edilecek, askeri ve stratejik iş birliğinin gerçek bir güven temelinde mi yoksa pragmatik bir denge politikası çerçevesinde mi şekillendiği sorgulanacaktır. Son olarak, Orta Asya’daki rekabet, Rusya’nın jeopolitik zayıflıkları ve Çin’in küresel yükselişi bağlamında iki ülke arasındaki potansiyel çatışma noktaları ele alınarak, gelecekteki ilişkilerin nasıl bir yönde ilerleyebileceğine dair değerlendirmeler yapılacaktır.

Bu çerçevede, makale Rusya ve Çin’in ilişkilerini sadece mevcut durum bağlamında değil, uzun vadeli jeopolitik ve ekonomik dinamikler ışığında da inceleyerek, uluslararası ilişkilerde yükselen güçlerin stratejik ortaklıklarının nasıl şekillendiğini anlamaya katkı sağlamayı amaçlamaktadır.



Rusya – Çin İlişkilerinin Tarihi

Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler, yüzyıllardır süregelen karmaşık bir geçmişe sahiptir. Bu iki büyük güç, zaman zaman yakın müttefik olmuş, zaman zaman da ciddi gerilimler yaşamıştır. İlişkilerinin temel dinamikleri, jeopolitik çıkarlar, ideolojik farklılıklar ve değişen küresel dengeler tarafından şekillendirilmiştir.

İlk resmi temaslar 17. yüzyılda Çarlık Rusyası ve Çin’in Qing Hanedanı döneminde başladı. Rusya’nın doğuya doğru genişleme çabaları, 1689’da imzalanan Nerçinsk Antlaşması ile resmiyet kazandı. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde, Çin’in zayıflaması ve Batılı güçlerin Asya’daki üstünlüğü ele geçirmesiyle Rusya, Pekin’e baskı yaparak önemli toprak tavizleri kopardı. 1858’de Aigun Antlaşması ve 1860’da Pekin Konvansiyonu ile Rusya, Çin’in kuzeyindeki geniş toprakları ilhak etti. Bu dönem, Çin’in "Aşağılanma Yüzyılı" olarak adlandırdığı, dış müdahalelere karşı en savunmasız olduğu dönemlerden biriydi. Rusya, Çin’in yaşadığı kaostan faydalanarak bölgedeki etkisini artırdı.

20. yüzyılın başında iki ülkenin ilişkileri yeniden şekillendi. 1917’deki Bolşevik Devrimi sonrasında Sovyetler Birliği, Çin’deki komünist hareketleri desteklemeye başladı. 1949’da Mao Zedong’un liderliğinde Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğunda, Moskova ile Pekin arasında ideolojik bir bağ oluştu ve 1950’de Dostluk, İttifak ve Karşılıklı Yardım Antlaşması imzalandı. O dönemde, ABD’ye karşı ortak bir blok oluşturma hedefi iki ülkeyi bir araya getirdi. Ancak bu yakınlaşma kısa sürdü. Sovyetler Birliği’nin lideri Nikita Kruşçev’in Stalin sonrası izlediği "barış içinde bir arada yaşama" politikası, Mao tarafından devrimci çizgiden sapma olarak görüldü. 1960’lara gelindiğinde, Sovyet-Çin ayrılığı açık bir çatışmaya dönüştü ve 1969’da Ussuri Nehri’nde kanlı sınır çatışmaları yaşandı. İki ülke doğrudan bir savaşa girmese de ilişkiler on yıllar boyunca gergin kaldı.

Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte, Rusya ve Çin ilişkileri yeni bir döneme girdi. 1990’ların başında ekonomik ve siyasi dönüşüm sürecine giren Rusya, Batı ile yakınlaşmaya çalışırken Çin kendi yükselişine odaklandı. Ancak 1996’da iki ülke "Stratejik Ortaklık" ilan ederek ilişkileri güçlendirme kararı aldı. 2001’de Dostane İş Birliği Antlaşması imzalanarak iş birliği daha kurumsal hale getirildi.

21. yüzyılda Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir süreçte stratejik bir önem kazandı. Özellikle ABD’nin küresel hegemonyasına karşı denge oluşturma arayışında olan iki ülke, ekonomik, askeri ve diplomatik alanlarda giderek daha yakın iş birlikleri geliştirdi. Çin’in küresel ekonomide yükselen gücü ve Rusya’nın enerji kaynakları üzerindeki hâkimiyeti, iki ülkeyi birbirini tamamlayan doğal ortaklar haline getirdi. Ancak bu yakınlaşmanın temelinde ideolojik bir dayanışmadan çok, ortak çıkarlar ve pragmatik hesaplar bulunmaktadır. Özellikle 2014 yılında Kırım’ın ilhakı sonrasında Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar, Moskova’nın dış politikada alternatif ortaklar arayışına girmesine neden oldu. Bu dönemde Çin ile ekonomik ve stratejik bağlarını daha da güçlendiren Rusya, enerji sektöründe Pekin’e yönelik büyük açılımlar gerçekleştirdi. İki ülke arasında imzalanan birçok doğalgaz ve petrol anlaşmaları, Rusya’nın Çin’e yönelik enerji ihracatını önemli ölçüde artırdı. Örneğin, 2014 yılında imzalanan 400 milyar dolarlık doğalgaz anlaşması, bu iş birliğinin en somut göstergelerinden biri oldu. Rusya Batı’nın yaptırımlarına karşı ekonomik esneklik kazanma amacı güderken, Çin ise enerji güvenliğini artırarak dışa bağımlılığını çeşitlendirmeye çalıştı.

Savunma sanayii ve askeri iş birliği de Rusya-Çin ilişkilerinin derinleşen bir boyutu olarak öne çıkmaktadır. Moskova, Çin’e S-400 hava savunma sistemleri ve Su-35 savaş uçakları gibi ileri düzey askeri teknolojiler sağlarken, iki ülke ortak tatbikatlar düzenleyerek askeri koordinasyonlarını artırmaktadır. Özellikle Güney Çin Denizi ve Doğu Avrupa’daki jeopolitik gerilimler göz önüne alındığında, bu askeri iş birlikleri her iki taraf için stratejik bir caydırıcılık unsuru haline gelmiştir. Bununla birlikte, Rusya’nın askeri teknolojilerini paylaşma konusunda temkinli davranması ve Çin’in savunma sanayiindeki hızlı gelişimi, gelecekte olası bir güç dengesizliği yaratma potansiyeline sahiptir.

Tüm bu faktörlere rağmen, Rusya ve Çin arasındaki ilişkiyi tam anlamıyla bir ittifak olarak tanımlamak zordur. Çünkü iki ülkenin stratejik iş birliği, tarihsel rekabet unsurlarını ve olası çıkar çatışmalarını içinde barındırmaktadır. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de taraflar, birbirine tam anlamıyla güvenmekten kaçınmakta ve ilişkilerini belirli sınırlar çerçevesinde tutmaktadır. Özellikle Rusya’nın, Çin’in uzun vadede aşırı güçlenerek kendisi için bir tehdit oluşturabileceğine dair kaygıları bulunmaktadır. Aynı şekilde, Çin de Rusya’nın Batı ile beklenmedik bir uzlaşma yoluna gitmesi ihtimaline karşı dikkatli bir politika izlemektedir. Dolayısıyla Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler, ideolojik birliktelikten ziyade pragmatik ve dönemsel çıkarlara dayalı bir iş birliği olarak değerlendirilmektedir.

Rusya’da Çin Algısı: Halk, Akademi ve Bürokrasi Perspektifleri

Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler devletler düzeyinde stratejik bir ortaklık olarak tanımlansa da bu iş birliği toplum, akademi ve bürokrasi içinde farklı yaklaşımlarla karşılanmaktadır. Rus halkı arasında Çin’e yönelik algı, coğrafi ve ekonomik faktörlere bağlı olarak çeşitlilik göstermektedir. Özellikle Uzak Doğu Rusya’da, Çin’in artan nüfuzu konusunda ciddi kaygılar bulunmaktadır. Çinli işçilerin ve yatırımcıların bölgedeki varlığı, bazı kesimlerde demografik bir tehdit olarak algılanırken, büyük şehirlerde bu kaygılar daha az hissedilmektedir. Halk arasında Çin genellikle bir ekonomik ortak olarak görülse de kültürel ve tarihsel farklılıklar nedeniyle yakın bir müttefik olarak benimsenmemektedir. Sovyet döneminden miras kalan propaganda etkisiyle bazı Ruslar Çin’i sosyalist bir dayanışma ülkesi olarak değerlendirirken, önemli bir kesim ise Çin’in ekonomik büyümesinin Rusya için uzun vadede bağımlılık yaratabileceğinden endişe duymaktadır.

Akademik çevrelerde ise Çin ile ilişkiler daha derinlemesine ele alınmaktadır. Rus akademisyenleri arasında bu ilişkinin bir fırsat mı yoksa tehdit mi olduğu konusunda farklı görüşler mevcuttur. Çin’in artan ekonomik ve teknolojik gücü, bazı uzmanlar tarafından Rusya için jeopolitik bir avantaj olarak değerlendirilirken, diğerleri bu durumun uzun vadede Rusya’yı ikincil bir konuma iteceğini savunmaktadır. Tarihçiler, iki ülkenin geçmişte yaşadığı sınır anlaşmazlıklarını ve ideolojik ayrışmaları hatırlatarak, bugünkü iş birliğinin tamamen güvene dayalı olmadığına dikkat çekmektedir. Jeopolitik uzmanlar ise, Çin’in özellikle Orta Asya’daki etkisini artırmasının, Rusya’nın geleneksel nüfuz alanlarını daraltabileceğini ve bunun gelecekte bir çıkar çatışmasına yol açabileceğini ileri sürmektedir.

Rus bürokratları ve devlet elitleri açısından Çin, Batı’nın uyguladığı yaptırımlara karşı bir ekonomik çıkış kapısı olarak görülmektedir. 2014 sonrası dönemde Moskova, Pekin ile ilişkilerini daha da derinleştirerek enerji, finans ve savunma sanayiinde güçlü ortaklıklar geliştirdi. Ancak Kremlin içinde de bu ilişkinin sınırsız bir güven temelinde inşa edilmediği açıktır. Rusya, Çin ile stratejik bir ortaklık sürdürse de askeri ve siyasi anlamda bağımsızlığını koruma çabasındadır. Özellikle güvenlik çevrelerinde Çin’in teknolojik ve askeri gelişimi dikkatle takip edilmekte, Sibirya ve Uzak Doğu’daki Çin yatırımları konusunda ihtiyatlı bir yaklaşım benimsenmektedir. Pekin’in küresel ekonomideki yükselişi Rusya için fırsatlar sunarken, aynı zamanda Moskova’yı daha fazla ekonomik bağımlılığa sürükleme potansiyeli de taşımaktadır. Bu nedenle, Rus bürokratları Çin ile iş birliğini derinleştirirken, aynı zamanda bu ilişkinin gelecekte ne tür denklemler doğurabileceğini hesaplamaya devam etmektedir.

Rusya-Çin Ekonomik Bağlantıları ve Enerji İş Birlikleri

Rusya ile Çin arasındaki ekonomik ilişkiler, özellikle son on yılda büyük bir ivme kazanarak her iki ülke için de önemli bir boyuta ulaşmıştır. İki ülkenin ekonomik ortaklığı, Batı’nın yaptırımları, küresel enerji piyasalarındaki değişimler ve stratejik yatırımlarla şekillenmektedir. Çin, Rusya’nın en büyük ticaret ortağı konumuna yükselirken, Rusya ise Çin’in en büyük enerji tedarikçilerinden biri haline gelmiştir.

Ticaret hacmi açısından bakıldığında, 2024 yılı itibarıyla Rusya-Çin ticaretinin 237 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Bu rakam, 2023’e kıyasla %2,9'luk bir artışı temsil etmektedir. Ancak önceki yılki %32,7’lik büyümeyle kıyaslandığında, bu yavaşlama dikkat çekmektedir. Ticaretin büyümesini yavaşlatan temel faktörlerden biri, Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırımlarının finansal sistem üzerindeki etkileridir. ABD ve Avrupa Birliği’nin Rusya ile ticaret yapan Çinli bankalara uyguladığı baskılar, bazı ticari işlemleri sekteye uğratmıştır. Bununla birlikte, Çin'in Rusya’ya ihracatı yuan bazında %5 artarken, ithalat %1 yükselmiştir.

Ekonomik ilişkilerin en önemli ayağını enerji sektörü oluşturmaktadır. Çin, 2024 yılında Rusya'dan 108,5 milyon ton ham petrol ithal ederek, Rusya’yı Suudi Arabistan’ı geride bırakarak en büyük petrol tedarikçisi konumuna taşımıştır. Bu durum, Batı yaptırımları nedeniyle Rusya’nın Avrupa pazarını büyük ölçüde kaybetmesiyle doğrudan ilişkilidir. Moskova, Çin’e yönelik petrol sevkiyatlarını artırarak kayıplarını telafi etmeye çalışırken, Çinli rafineriler de indirimli Rus petrolünden faydalanarak maliyet avantajı elde etmektedir.

Petrol ticaretinin yanında doğalgaz iş birlikleri de büyük bir önem taşımaktadır. Rusya, Batı Avrupa’ya yönelik doğalgaz ihracatında ciddi bir düşüş yaşadıktan sonra, Çin’i yeni bir pazar olarak görmeye başlamıştır. Sibirya’nın Gücü (Power of Siberia) adlı doğalgaz boru hattı, Rusya’nın doğu bölgelerinden Çin’e doğrudan doğalgaz sevkiyatı yapılmasını sağlamaktadır. 2024 itibarıyla bu boru hattı üzerinden yapılan doğalgaz sevkiyatları rekor seviyeye ulaşmış, Çin’in doğalgaz ihtiyacının önemli bir kısmı Rusya’dan karşılanmaya başlamıştır. 2025 yılında tamamlanması beklenen Sibirya’nın Gücü 2 projesi ile bu kapasitenin daha da artırılması hedeflenmektedir. Ancak Rusya için enerji ihracatında Çin’e bağımlılığın artması, uzun vadede Moskova’nın müzakere gücünü zayıflatabilir. Çin, Rusya’dan aldığı enerji kaynaklarını önemli indirimlerle satın almakta ve pazarlık gücünü kullanarak fiyat avantajı elde etmektedir. Özellikle Avrupa pazarını kaybettikten sonra Moskova’nın seçenekleri azalmış, Çin tek büyük müşteri haline gelerek fiyatlar üzerinde baskı kurmaya başlamıştır. Bu durum, Rusya’nın Çin karşısında ekonomik olarak daha kırılgan bir pozisyona sürüklenebileceği yönündeki endişeleri artırmaktadır.

Rusya-Çin ekonomik ilişkilerinde enerjinin yanı sıra savunma sanayi de önemli bir yere sahiptir. Rusya, Çin’e gelişmiş savunma sistemleri ve askeri teçhizat satmaktadır. Çin, Rus yapımı S-400 hava savunma sistemlerini ve Su-35 savaş uçaklarını satın alarak ordusunu modernize etmektedir. Bunun yanında, iki ülke son yıllarda ortak askeri tatbikatlar düzenleyerek askeri iş birliğini derinleştirmiştir. Ancak bu alanda da Çin’in teknoloji transferi yoluyla Rus silahlarına olan bağımlılığını azaltma çabaları dikkat çekmektedir. Çin, artık kendi savaş uçaklarını ve füzelerini geliştirmekte ve Rusya’dan ithalatını zamanla azaltmaktadır.

Bunun yanı sıra, iki ülke arasında dijital ekonomi ve finans alanında da iş birlikleri artmaktadır. Batı’nın bankacılık yaptırımları nedeniyle Rusya’nın uluslararası SWIFT sistemine erişiminin kısıtlanması, Moskova’yı Çin’in alternatif finansal sistemlerine yöneltmiştir. Çin’in CIPS (Çin Uluslararası Ödeme Sistemi) ve Rusya’nın SPFS (Rusya Finansal Mesajlaşma Sistemi) üzerinden yapılan işlemler artmış, böylece dolar bazlı finansal işlemler yerine yerel para birimlerinin kullanımı teşvik edilmiştir. 2024 yılında Rusya-Çin ticaretinin yaklaşık %90’ı yuan ve ruble ile gerçekleştirilmiştir. Ancak bu, Rusya’nın Çin’e finansal bağımlılığını da artıran bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

Ekonomik ilişkilerin en zayıf halkalarından biri ise sanayi ve teknoloji sektörlerindeki dengesizliktir. Çin, Rusya’dan büyük oranda ham madde ve enerji ithal ederken, Rusya’nın Çin’e sattığı yüksek teknoloji ürünü malların miktarı oldukça sınırlıdır. Çin, küresel elektronik, otomotiv ve yapay zekâ teknolojilerinde ilerlerken, Rusya’nın bu alanlarda rekabet gücü sınırlı kalmaktadır. Bu durum, Rusya’nın Çin ile ekonomik ilişkilerinde hammadde tedarikçisi konumuna hapsolma riskini doğurmaktadır.

Son olarak, ticari ilişkilerde zaman zaman dalgalanmalar yaşanmaktadır. 2024’ün son çeyreğinde Çin’in Rusya’ya ihracatı %10,5 oranında azalırken, Rusya’dan ithalatı %7,4 düşüş göstermiştir. Bu dalgalanmaların en büyük sebebi, ABD ve AB’nin baskıları nedeniyle bazı Çinli şirketlerin Rusya ile iş yapma konusunda temkinli davranmasıdır. Rusya için Çin, önemli bir ekonomik ortak olsa da Çin’in uluslararası yaptırımlara maruz kalmamak adına dikkatli davrandığı ve ticari riskleri minimize etmeye çalıştığı görülmektedir.

Genel olarak bakıldığında, Rusya ve Çin arasındaki ekonomik ilişkiler karşılıklı çıkarlara dayalı olsa da bu ilişkinin tam anlamıyla dengeli olmadığı açıktır. Çin, Rusya’dan petrol ve doğalgaz gibi stratejik kaynakları ucuza temin ederken, Rusya’nın Çin’in endüstriyel ve teknolojik gelişimine katkısı sınırlıdır. Rus ekonomisinin yaptırımlar nedeniyle daraldığı bir dönemde, Çin ile ilişkiler Moskova için bir çıkış yolu sunmaktadır, ancak bu durum uzun vadede Rusya’nın ekonomik bağımsızlığını nasıl etkileyeceği konusunda soru işaretleri barındırmaktadır.

Askeri ve Stratejik İş Birliği

Rusya ve Çin arasındaki askeri ilişkiler, 20. yüzyılın ortalarından itibaren zaman zaman dalgalanmalar yaşasa da günümüzde belirli bir stratejik denge içinde ilerlemektedir. Her iki ülke de Batı'nın küresel etkisine karşı koymak için askeri iş birliğini artırmış olsa da, bu ilişkinin tam anlamıyla bir ittifak olduğunu söylemek zordur. Askeri ilişkilerde temel dinamikler, savunma sanayi iş birlikleri, ortak tatbikatlar ve iki ülkenin stratejik dengesini şekillendiren askeri güç unsurları etrafında şekillenmektedir.

Savunma Sanayi İş Birlikleri

Rusya, Çin’in en önemli silah tedarikçilerinden biri olmuştur. 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rus savunma sanayii, ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmış ve Çin, Rus askeri teknolojisini satın alan en büyük müşterilerden biri haline gelmiştir. Bu dönemde Moskova, Pekin’e Su-27 savaş uçakları, S-300 hava savunma sistemleri, Kilo sınıfı denizaltılar ve Sovremenny sınıfı muhripler satmıştır.

2000’li yıllarda Çin’in askeri sanayisinin gelişmesiyle birlikte Pekin, Rusya’dan teknoloji transferi içeren anlaşmalar yapmaya yöneldi. Çin, 2015 yılında Rusya’dan Su-35 savaş uçaklarını ve S-400 hava savunma sistemlerini satın alarak bu sistemleri kendi yerli üretimine entegre etmeye çalıştı. Ancak Moskova, Pekin’in geçmişte Rus silah teknolojilerini kopyalaması nedeniyle teknoloji transferine mesafeli yaklaştı. Çin’in 1990’larda lisanslı ürettiği Su-27 uçaklarını daha sonra kendi geliştirdiği J-11 savaş uçağına dönüştürmesi ve Rusya’dan satın aldığı hava savunma sistemlerini taklit ederek HQ-9 gibi sistemler üretmesi, Rusya’nın gelecekteki satışları konusunda daha temkinli olmasına yol açtı.

Son yıllarda, Çin’in savunma sanayiindeki ilerlemeleriyle birlikte Rusya’dan doğrudan silah alımları azalmaya başlamıştır. Çin artık kendi beşinci nesil savaş uçağı Chengdu J-20’yi ve uzun menzilli hava savunma sistemlerini üretmektedir. Ancak buna rağmen, iki ülke arasında hipersonik füze teknolojisi, denizaltı savunma sistemleri ve elektronik harp teknolojileri konusunda iş birlikleri devam etmektedir. 2022’de Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte Rusya, Çin’den doğrudan askeri malzeme talep etmese de Pekin’in Moskova’ya çift kullanımlı (hem sivil hem askeri amaçlı) teknolojiler sağladığı yönünde Batı’da çeşitli iddialar ortaya atılmıştır.

Rusya’nın savunma sanayiindeki üstünlüğü ve Çin’in hızla gelişen askeri kapasitesi, bu iş birliğinin ilerleyen yıllarda nasıl şekilleneceği konusunda önemli soru işaretleri doğurmaktadır. Çin, Rus teknolojilerini satın almaktan çok, artık kendi silahlarını geliştirip ihraç eden bir ülke konumuna yükselmektedir. Bu durum, gelecekte iki ülke arasındaki askeri ilişkilerin asimetrik bir yapıya dönüşmesine yol açabilir.

Ortak Askeri Tatbikatlar

Rusya ve Çin, son yıllarda düzenli olarak ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirmekte ve bu tatbikatlar hem askeri iş birliğini pekiştirmekte hem de Batı’ya karşı bir mesaj niteliği taşımaktadır. 2005 yılındaki "Barış Misyonu" tatbikatı, iki ülkenin ilk büyük çaplı ortak tatbikatı olarak kayda geçmiştir. O tarihten itibaren, Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ) kapsamında ve ikili anlaşmalar çerçevesinde ortak askeri eğitimler düzenlenmiştir.  Özellikle son yıllarda, iki ülke deniz kuvvetleri ve hava savunma operasyonlarını kapsayan tatbikatlara ağırlık vermektedir. 2019 yılında, Rusya ve Çin ilk kez ortak hava devriyesi gerçekleştirerek stratejik bombardıman uçaklarını Pasifik’te uçurdu. Bu gelişme, özellikle Güney Kore ve Japonya gibi ABD müttefikleri tarafından dikkatle izlendi. 2021 ve 2022 yıllarında "Vostok" ve "Sibu/Interaction" tatbikatlarıyla iki ülke, Pasifik ve Arktik bölgelerinde iş birliğini test etmiştir. Ancak bu tatbikatların tamamen eşit bir askeri ittifak oluşturduğu söylenemez. Rusya’nın askeri operasyon deneyimi ve savaş stratejilerindeki üstünlüğü, Çin’in ise teknolojik gelişmişliği öne çıkmaktadır. Çin ordusu, özellikle gerçek savaş tecrübesinden yoksun bir yapıya sahiptir ve bu nedenle Rusya’nın sahada edindiği deneyimlerden faydalanmaya çalışmaktadır. Ancak tatbikatların ABD’ye karşı sembolik bir gövde gösterisi olmasının ötesinde, iki ülkenin tam anlamıyla entegre bir askeri ortaklık geliştirdiğini söylemek güçtür.

Çin'in Rusya Karşısındaki Askeri Yükselişi

Rusya, tarihsel olarak askeri gücü ve savunma sanayisindeki yenilikleri ile öne çıkan bir devlet olmuştur. Ancak son yıllarda, Çin’in hızla modernleşen ordusu ve artan savunma bütçesi, Pekin’in Moskova karşısında giderek daha bağımsız bir güç haline geldiğini göstermektedir. Çin’in 2024 yılı itibarıyla savunma bütçesi 225 milyar doları aşarak Rusya’nın askeri harcamalarının yaklaşık dört katına ulaşmıştır.

Bu durum, iki ülke arasındaki güç dengesinde bir kaymaya işaret etmektedir. Çin, özellikle hipersonik füze sistemleri, insansız hava araçları (İHA), yapay zekâ destekli savaş teknolojileri ve donanma kapasitesini hızla geliştirmektedir. Rusya’nın geleneksel olarak güçlü olduğu nükleer caydırıcılık ve kara savaş sistemleri alanında hala üstünlüğü bulunsa da Çin’in deniz kuvvetleri ve hava teknolojilerindeki ilerlemeleri, uzun vadede Moskova’nın Pekin karşısında askeri olarak geri planda kalabileceğini göstermektedir.

Bir diğer kritik nokta ise Asya-Pasifik bölgesinde Rusya’nın giderek azalan etkisi karşısında Çin’in artan nüfuzudur. Rusya, askeri gücünü büyük ölçüde Avrupa ve Ukrayna savaşına yöneltmişken, Çin özellikle Güney Çin Denizi ve Tayvan üzerindeki stratejik planlarına odaklanmaktadır. Bu, iki ülkenin askeri çıkarlarının uzun vadede farklılaşabileceğine ve iş birliğinin bazı noktalarında çatışma yaşanabileceğine işaret etmektedir.

Rusya ve Çin arasındaki askeri ilişkiler, şu an için ortak düşman olarak görülen Batı karşısında stratejik bir denge kurma amacı gütmektedir. Ancak Çin’in ekonomik ve askeri büyüklüğü göz önüne alındığında, uzun vadede Rusya’nın bu ortaklık içinde daha küçük bir ortak haline gelme ihtimali bulunmaktadır. Moskova, Çin ile askeri iş birliğini sürdürerek Batı karşısında avantaj elde etmeye çalışsa da Pekin’in zamanla Rusya’ya olan bağımlılığını azaltarak askeri rekabetin daha belirgin hale gelmesine yol açabileceği göz ardı edilmemelidir.

Potansiyel Çatışma Noktaları, Rusya-Çin İlişkilerinde Kırılgan Dengeler

Rusya ve Çin arasındaki stratejik iş birliği, yüzeyde güçlü bir ortaklık gibi görünse de ilişkilerin temelinde asimetrik dinamikler ve potansiyel çatışma alanları bulunmaktadır. Tarihsel ve jeopolitik olarak Rusya’nın doğal nüfuz alanı kabul edilen Orta Asya'daki rekabet, Rusya’nın demografik kaygıları, ekonomik bağımlılığı ve azalan jeopolitik etkisi gibi konular, iki ülkenin uzun vadede karşı karşıya gelebileceği en önemli gerilim hatlarıdır. Uluslararası ilişkilerde Güç Geçişi Teorisi (Power Transition Theory) ve bağımlılık teorisi (Dependency Theory) gibi yaklaşımlar, bu dengesiz ilişkiyi analiz etmek açısından faydalı olabilir.

Orta Asya, tarihsel olarak Rusya’nın etki alanı içinde yer almıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Moskova, eski Sovyet cumhuriyetleri üzerindeki nüfuzunu korumaya çalışmış ve bu bölgede Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO) ve Avrasya Ekonomik Birliği (EAEU) gibi mekanizmalar aracılığıyla varlığını sürdürmeyi hedeflemiştir. Ancak 21. yüzyılın başlarından itibaren, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi (BRI) çerçevesinde bölgeye yoğun ekonomik yatırımlar yapması, bölgedeki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirmiştir.

Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan gibi ülkelerde büyük ölçekli altyapı projeleri, enerji anlaşmaları ve krediler sağlayarak ekonomik nüfuzunu artırmıştır. Örneğin, Çin’in Kazakistan’daki enerji yatırımları ve Tacikistan’daki madencilik faaliyetleri, Pekin’in bölgedeki ekonomik hakimiyetini pekiştirmiştir. Bu durum, uluslararası ilişkilerde bağımlılık teorisi çerçevesinde ele alınırsa gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeleri ekonomik olarak kendilerine bağımlı hale getirerek uzun vadede siyasi nüfuzlarını da artırırlar. Çin’in Orta Asya’daki bu yatırımları, tam da bu durumu yansıtmaktadır; bölge ülkeleri artık sadece Moskova’nın değil, Pekin’in de ekonomik desteğine bağımlıdır.

Rusya açısından bakıldığında, Çin’in Orta Asya’daki artan etkisi, egemenlik kaybı anlamına gelmektedir. Özellikle 2022’de Kazakistan’da yaşanan hükümet karşıtı protestolarda Rusya’nın CSTO birliklerini Kazakistan’a göndermesi, Moskova’nın bölgedeki rolünü koruma çabasının bir göstergesiydi. Ancak Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev’in, Çin ile ilişkileri geliştirmeye devam etmesi, Moskova’nın bölgedeki eski gücünü kaybetmekte olduğunu gösterdi. Çin’in ekonomik nüfuzuna karşı Rusya’nın askeri ve siyasi baskı mekanizmaları geliştirmesi, iki ülke arasındaki rekabetin ilerleyen yıllarda daha belirgin hale gelebileceğine işaret etmektedir.

Rusya’nın Demografik Kaygıları, Çin’in Uzak Doğu’daki Sessiz Yayılımı

Rusya’nın Çin ile en büyük gerilim alanlarından biri, Sibirya ve Uzak Doğu bölgelerindeki demografik dengesizliktir. Rusya’nın doğu bölgeleri, nüfus açısından seyrek yerleşime sahipken, Çin’in kuzey bölgelerinde yoğun bir nüfus bulunmaktadır. Çinli işçilerin ve göçmenlerin Rusya’nın Uzak Doğu bölgelerine yerleşmesi, Moskova için stratejik bir endişe kaynağıdır. Bu bağlamda, güç geçişi teorisi perspektifinden baktığımızda, yükselen güçler (Çin) mevcut hegemonların (Rusya) güç boşluklarını doldurarak nüfuzlarını artırır. Çin’in Uzak Doğu’da tarım, madencilik ve sanayi yatırımları yoluyla nüfus etkisini genişletmesi, uzun vadede Rusya’nın bu bölge üzerindeki kontrolünü zayıflatabilir.

Özellikle Amur, Primorsky ve Habarovsk bölgelerinde Çinli şirketlerin yoğun yatırımları, Rusya içinde tartışmalara neden olmaktadır. Rus milliyetçi çevreler, “Çin’in sessiz işgali” olarak adlandırılan bu duruma karşı uyarılarda bulunmakta, ancak ekonomik olarak zor durumda olan Moskova yönetimi bu yatırımları engellemekten kaçınmaktadır.

Rusya’nın Ekonomik Bağımlılığı

Rusya, Batı yaptırımları nedeniyle Çin’e giderek daha fazla bağımlı hale gelmektedir. 2024 yılı itibarıyla Rusya’nın Çin ile ticareti 237 milyar dolara ulaşarak rekor kırmıştır. Çin, Rusya’nın en büyük enerji alıcısı konumuna gelirken, Rusya da Çin’e yönelik doğalgaz ve petrol ihracatında birincil tedarikçi haline gelmiştir. Ancak bu, uzun vadede asimetrik bir ekonomik bağımlılık yaratmaktadır. Çin’in enerji pazarlığındaki üstün konumu, Rusya’nın fiyatlar konusunda zayıf bir müzakere pozisyonunda kalmasına neden olmaktadır. Power Transition Theory çerçevesinde bakıldığında, Çin, ekonomik gücünü artırarak Rusya’yı daha bağımlı bir ortak haline getirmektedir. Çin’in yerel para birimi yuan üzerinden Rusya ile ticareti artırma çabaları, Moskova’nın uluslararası finansal sistemden daha da izole olmasına neden olabilir. Bu süreç, ekonomik bağımlılığı artırırken, Rusya’nın kendi stratejik kararlarını alma yetisini kısıtlayan bir sürece dönüşebilir. Pekin’in Moskova’yı bir enerji kaynağı olarak görmesi ve kendi çıkarlarına uygun anlaşmalar yapması, Rusya’nın küresel ekonomik denklemler içinde ikincil bir aktör olmasına yol açabilir.

Rusya’nın Azalan Jeopolitik Etkisi

Rusya, son yıllarda küresel jeopolitik alanda zayıflayan bir aktör haline gelmiştir. Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa’daki etkisi azalmış, ABD ve NATO karşısında stratejik kayıplar vermiştir. Asya’da ise Çin’in güçlenmesiyle birlikte Rusya, bölgesel bir denge unsuru olmaktan çıkıp, Pekin’in ekonomik ve askeri gölgesinde kalan bir ortak haline gelme riskiyle karşı karşıyadır. Çin’in Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’daki artan nüfuzu, Rusya’nın geleneksel diplomatik kanallarının etkisini azaltmaktadır. Rusya, bu bölgelerde Çin’in ekonomik yatırımlarına kıyasla sınırlı bir etkiye sahiptir. Bu çerçeveden bakıldığında, Rusya-Çin ilişkisi yüzeyde güçlü bir ortaklık olarak sunulsa da Moskova’nın azalan jeopolitik etkisi ve Çin’in yükselişi, bu ilişkiyi dengesiz bir yapıya doğru itmektedir.

Sonuç

Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler, yüzeyde güçlü bir stratejik ortaklık gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde çeşitli asimetriler ve kırılgan dengeler barındırmaktadır. Tarihsel süreçte defalarca değişen güç dengeleri, iki ülkenin tam anlamıyla birbirine güvenen müttefikler olmaktan çok, çıkar odaklı bir iş birliği içinde olduğunu göstermektedir. 21. yüzyılın küresel dinamikleri, bu pragmatik ortaklığı belirleyen en önemli faktörlerden biri olmuştur.

Ekonomik boyutta, Çin’in küresel ekonomik sistem içindeki yükselişi ve Rusya’nın Batı yaptırımları nedeniyle Çin’e giderek artan bağımlılığı, ikili ilişkilerde önemli bir asimetri yaratmaktadır. Rusya, enerji ve hammadde ihracatıyla Çin için stratejik bir tedarikçi konumunda yer alırken, Çin yüksek teknoloji üretimi ve sanayi gücü ile ekonomik üstünlüğünü pekiştirmektedir. Bu durum, Rusya’nın ekonomik bağımsızlığını tehdit edebilecek bir eğilim göstermektedir.

Askeri ve stratejik iş birliği açısından da benzer bir dengesizlik dikkat çekmektedir. Rusya, askeri deneyimi ve savunma sanayisindeki gelişmişliği ile Çin’e teknoloji ve askeri donanım sağlamış, ancak Çin’in hızla modernleşen ordusu ve savunma bütçesindeki büyük artışlar, Moskova’nın uzun vadede Pekin karşısında askeri olarak geride kalabileceği yönündeki endişeleri artırmıştır. Çin’in savunma sanayinde kendi kendine yetebilme kapasitesini artırması, Rusya’nın askeri alandaki geleneksel avantajlarını zayıflatmaktadır.

Jeopolitik düzlemde ise Orta Asya’daki nüfuz mücadelesi, Rusya ve Çin’in çıkarlarının her zaman örtüşmediğini göstermektedir. Çin’in ekonomik yatırımları ve siyasi nüfuzu, Rusya’nın geleneksel etki alanlarını daraltırken, Rusya bu dengeyi korumak için askeri ve siyasi manevralar geliştirmeye çalışmaktadır. Benzer şekilde, Rusya’nın Uzak Doğu’daki demografik kaygıları ve Çin’in bölgedeki ekonomik varlığı, Moskova’nın uzun vadeli stratejik hesaplarını etkileyen unsurlar arasında yer almaktadır.

Sonuç olarak, Rusya-Çin ilişkileri kısa vadede her iki ülkenin Batı karşısında ortak hareket etmesini gerektiren pragmatik bir iş birliği temelinde şekillenmiş olsa da, uzun vadede artan ekonomik ve jeopolitik asimetri nedeniyle gerilim alanları yaratmaya açıktır. İki ülkenin birbirine olan bağımlılığı, ilişkilerin tamamen kopmasını engellese de, güç dengelerinin değişmesiyle birlikte bu iş birliğinin ne kadar sürdürülebilir olduğu konusunda ciddi soru işaretleri bulunmaktadır. Rusya ve Çin, ortak çıkarlarını sürdürdükleri sürece iş birliğine devam edecek, ancak bu ilişkinin gerçek bir ittifaktan çok, koşullar değiştikçe yeniden şekillenecek bir "zorunlu ortaklık" olduğu unutulmamalıdır.

 

 

Makalede Yararlanılan Kaynaklar

  • Anadolu Ajansı. (2022, Mart 31). Çin: Rusya'ya uygulanan yaptırımlar gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyecek. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/cin-rusyaya-uygulanan-yaptirimlar-gelismekte-olan-ulkeleri-olumsuz-etkileyecek/2550788
  • Biden, J. R. (2021, Mart). Interim national security strategic guidance. The White House. https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2021/03/NSC-1v2.pdf
  • Bloomberg HT. (2024, Ağustos 15). Rusya-Çin ticaretinde yerel paraların payı yüzde 90'ı aştı. https://www.bloomberght.com/rusya-cin-ticaretinde-yerel-paralarin-payi-yuzde-90-i-asti-2358635
  • China-Russia trade value hits record high of $240 bln - Chinese customs. (2024, Ocak 12). Reuters. https://www.reuters.com/markets/china-russia-2023-trade-value-hits-record-high-chinese-customs-2024-01-12/
  • China's crude oil imports from top supplier Russia reach new high in 2024. (2025, Ocak 20). Reuters. https://www.reuters.com/markets/commodities/chinas-crude-oil-imports-top-supplier-russia-reach-new-high-2024-2025-01-20/
  • China's exports to Russia grow at quickest pace in 11 months. (2024, Kasım 7). Reuters. https://www.reuters.com/markets/chinas-exports-russia-grow-quickest-pace-11-months-2024-11-07/
  • China's exports to Russia drop for first time in four months. (2024, Aralık 10). Reuters. https://www.reuters.com/markets/chinas-exports-russia-drop-first-time-four-months-2024-12-10/
  • China's Nov crude oil imports rebound on lower prices, stockpiling. (2024, Aralık 10). Reuters. https://www.reuters.com/markets/commodities/chinas-nov-crude-oil-imports-rebound-lower-prices-stockpiling-2024-12-10/
  • Fikir Turu. (2021, Ağustos 26). Rusya-Çin dostluğu: Nereye kadar? https://fikirturu.com/jeo-politika/rusya-cin-dostlugu-nereye-kadar/
  • Gazprom's gas output to rise to around 416 bcm in 2024. (2024, Aralık 26). Reuters. https://www.reuters.com/business/energy/gazproms-gas-output-rise-around-416-bcm-2024-2024-12-26/
  • ResearchGate. (2019). Sınırlı Stratejik Ortaklık: Rusya-Çin İlişkileri. https://www.researchgate.net/publication/334749632_SINIRLI_STRATEJIK_ORTAKLIK_RUSYA-CIN_ILISKILERI_LIMITED_STARTEGIC_PARTNERSHIP_RUSSIA-CHINA_RELATIONS
  • Rosneft: Rusya'nın Çin'e enerji ihracatı yılın ilk yarısında 46 milyar dolara ulaştı. (2024, Temmuz 25). Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/enerjiterminali/enerji-diplomasi/rosneft-rusya-nin-cin-e-enerji-ihracati-yilin-ilk-yarisinda-46-milyar-dolara-ulasti/42619
  • Rudakova, E., Pavlova, A., Antonov, O., Kuntsevich, K., & Yang, Y. (2021). Economic prospects of the Russian-Chinese partnership in the logistics projects of the Eurasian Economic Union and the Silk Road Economic Belt: a scientific literature review. arXiv preprint arXiv:2107.03116. https://arxiv.org/abs/2107.03116
  • TASAM. (2018). Çin-Rusya İlişkileri. https://tasam.org/tr-TR/Icerik/51445/cin-rusya_iliskileri
  • T.C. Ticaret Bakanlığı. (2024). Rusya Federasyonu Ülke Raporu. https://ticaret.gov.tr/data/5bcc5d4813b876034cfece26/RF%20%C3%9Clke%20Raporu%202024.pdf


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Geleceğin Rus Lideri Dmitri Medvedev: Yaşamı, Siyasi Kariyeri ve Reformist Politikaları

2024 Yılında Rusya Ekonomisinin Görünümü ve 2025 Yılı Beklentileri

Rusya Federasyonu Anayasal Sistem ve Devlet Kurumları