Beyaz Saray’da Gergin Zirve: Trump- Zelensky Görüşmesinin Batı ve Rusya Üzerindeki Jeopolitik Yansımaları
Beyaz Saray’da gerçekleşen Donald Trump - Volodymyr Zelensky görüşmesi, yalnızca iki lider arasındaki diplomatik müzakereler bağlamında değil, küresel güç dengeleri açısından da önemli bir olay olarak değerlendirilmiştir. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikasında değişim sinyalleri vermesi, Batı ittifakı içinde yeni tartışmalara yol açarken, Moskova’nın bu gelişmeyi nasıl değerlendireceği sorusunu da gündeme getirmiştir. Trump yönetiminin Ukrayna’ya yönelik yardımları sorgulaması ve Kiev’in Batı’daki konumunun zayıfladığına dair sinyaller vermesi, Batı’nın Ukrayna’ya olan taahhütlerinin sürdürülebilirliği konusundaki tartışmaları derinleştirmiştir.
Görüşme süresince Trump’ın realist ve "kovboy
diplomasisi" olarak nitelendirilebilecek sert ve doğrudan üslubu, Ukrayna’nın Batı desteğini nasıl
yönlendireceğine dair önemli ipuçları sunmuştur. Trump’ın Ukrayna’ya yönelik
eleştirilerinin Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in provoke edici tutumuyla daha da
sertleştiği gözlemlenmiştir. Trump’ın "Ukrayna savaşın
devam etmesini istiyor, ABD ise barışı sağlamak istiyor" yönündeki
açıklamaları, Washington’un Kiev ile arasındaki mesafeyi gösterdiğine dair işaret
olduğu değerlendiriliyor. Bu gelişmeler yalnızca ABD-Ukrayna
ilişkilerini değil, aynı zamanda Batı ittifakı içindeki dengeyi de doğrudan etkilemiştir. Görüşme sonrası
Avrupa liderlerinin Zelensky’ye verdiği destek mesajları, Washington’un Ukrayna’ya
olan ilgisinin azalması ihtimali karşısında Avrupa’nın nasıl bir pozisyon
alacağı sorusunu gündeme getirmiştir. Öte yandan Moskova, Trump’ın açıklamalarını Batı ittifakının
bölünmüşlüğünün bir göstergesi olarak değerlendirerek, bu gelişmeyi kendi
jeopolitik kazanımları açısından bir fırsat olarak görmüştür.
Bu makalede, Trump- Zelensky
görüşmesinin ABD-Ukrayna
ilişkileri, Batı ittifakının iç dinamikleri ve Rusya’nın stratejik hesapları
bağlamında nasıl yankı bulduğu ele alınacaktır. ABD’nin
Ukrayna’ya yönelik desteğinin geleceği, Avrupa’nın bu süreçte üstleneceği rol
ve Moskova’nın bu gelişmeleri nasıl bir stratejiyle değerlendireceği,
uluslararası ilişkilerde önümüzdeki dönemin temel tartışma konularından biri
olmaya devam edecektir.
Görüşmenin Seyri, Oval
Ofis’te Gerilim
Beyaz Saray’da gerçekleşen
Trump-Zelensky görüşmesi, yalnızca iki lider arasındaki diplomatik diyalogun
bir parçası olmanın ötesinde, uluslararası ilişkilerde yaşanan güç
mücadelesinin doğrudan bir yansıması olmuştur. Görüşmenin temelinde, ABD’nin
Ukrayna ile nadir
toprak elementleri konusunda bir anlaşmaya varma hedefi bulunsa
da, toplantının ilerleyen dakikalarında müzakere, diplomatik nezaketin dışına
çıkan tartışmalara sahne olmuştur.
Bu görüşme, Trump ve
ekibinin tepkileriyle birlikte realist dış politika anlayışının belirginleştiği bir çerçevede
ilerlemiştir. Özellikle Trump, ABD’nin çıkarlarını önceleyen bir yaklaşım
sergileyerek, Ukrayna’nın aldığı desteğin yeterince takdir
edilmediğini öne sürmüştür. Trump’ın bu tavrı, literatürde "kovboy
diplomasisi" olarak adlandırılan, katı, tehditkâr ve
doğrudan bir diplomasi yöntemine işaret etmektedir. Ancak görüşmenin gerilim
noktalarından biri, Başkan Yardımcısı JD Vance’in provoke edici tutumu
olmuştur. Vance, görüşme sırasında Zelensky’ye yönelik eleştirilerini doğrudan
ve sert bir üslupla dile getirerek, Trump’ın da daha sert bir tavır takınmasına
neden olmuştur. Vance’in Trump’ı yönlendirdiği ve onu Ukrayna’ya karşı daha sert bir
tutum almaya ittiği gözlemlenmiştir.
Vance, basın toplantısının
bir yerinde konuşmasına Ukrayna’nın zorunlu askerlik sistemine ve ABD’nin bu
ülkeye yaptığı yardımlara vurgu yaparak başladı:
"Sayın Zelensky,
siz burada yardım talep ediyorsunuz ancak ülkenizde zorunlu askerleri cepheye
sürmek zorunda kalıyorsunuz. Amerikan halkı ve başkanımız size büyük destek
sundu. Ama siz hâlâ daha fazla talepte bulunuyorsunuz. Öncelikle
minnettarlığınızı göstermelisiniz."
Bu çıkış, Zelensky’nin
tepkisini çekti ve Ukrayna’nın ABD’ye bağımlı bir konumda olmadığını, kendi
mücadelelerini verdiklerini vurgulamasına yol açtı.
"Sayın Vance, siz
hiç Ukrayna’ya geldiniz mi? Ülkemizin karşılaştığı zorlukları ilk elden
gördünüz mü? Eğer görmediyseniz, lütfen gelin ve savaşın gerçek yüzünü kendi
gözlerinizle görün."
Vance, bu yanıtı bir
propaganda aracı olarak yorumladı ve Ukrayna’nın Batı kamuoyunu yönlendirmeye
çalıştığını öne sürdü.
"Ukrayna halkının
cesaretine ve mücadelesine saygım sonsuz. Ancak, hükümetinizin bazı
açıklamalarının ve Batı kamuoyunu etkileyen propagandalarının farkındayız.
ABD’nin Ukrayna politikasının nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda daha
dikkatli olmalıyız."
Bu sözler üzerine Zelensky’nin
tepkisi sert oldu. Ukrayna’nın içinde bulunduğu durumu anlamadan eleştiride
bulunulduğunu belirterek, ABD yönetimini Ukrayna’daki durumu yerinde görmeye
davet etti:
Volodymyr
Zelensky:"Hiç Ukrayna'ya geldiniz mi ki bizim problemlerimizin
ne olduğunu söylüyorsunuz? Bir defa gelin!"
Ancak Vance, Zelensky’nin
çağrısını geri çevirerek, Ukrayna’nın savaş stratejisini propaganda amaçlı
yönlendirdiğini öne sürdü:
JD Vance:"Görüntüleri seyrettim. İnsanları propaganda
turuna çıkartıyorsunuz Sayın Başkan. Asker sorunu yaşadığınız konusunda
hemfikir değil misiniz?"
Zelensky ise ABD’nin
desteğine olan ihtiyacı kabul etmekle birlikte, yaşanan savaşın ve zorlukların
ABD tarafından tam anlamıyla anlaşılamadığını belirtti:
Volodymyr Zelensky:"Çok fazla soru oldu. Baştan başlayalım. Savaş sırasında
herkesin problemi var, hatta sizin bile. Güzel bir okyanusunuz var. Şimdi
hissetmiyorsunuz ama gelecekte hissedeceksiniz."
Bu noktada Trump devreye
girerek Zelensky’ye sert bir çıkış yaptı ve Ukrayna’nın artık ABD’ye taleplerle
gelmeyi bırakması gerektiğini savundu:
Donald Trump:"Bize ne hissedeceğimizi söyleme. Biz
problemleri çözmeye çalışıyoruz. Ne hissedeceğimizi bize dikte edecek konumda
değilsin. Biz çok iyi hissediyoruz. Yaptığın şey bu ülkeye saygısızlık. Şu an
iyi bir pozisyonda değilsiniz. Kartlara sahip değilsiniz."
Bu sözler karşısında Zelensky’nin
yanıtı sert ve doğrudandı:
Volodymyr Zelensky:"Kart oynamıyorum!"
Ancak Trump, Ukrayna’nın
ABD’ye yönelik taleplerini kumar oynamaya benzeterek karşılık verdi:
Donald Trump:"Evet, oynuyorsunuz. Milyonlarca insanın
yaşamıyla kumar oynuyorsunuz. Üçüncü Dünya Savaşı üzerinde kumar oynuyorsunuz.
Yaptığın şey bu ülkeye saygısızlık!"
Ayrıca Trump Ukrayna’nın
yalnızca ABD yardımları sayesinde direnebildiğini ve Ukrayna’nın ABD’ye
taleplerle gelmek yerine elindeki fırsatları değerlendirmesi gerektiğini
belirtti.
"Sayın Zelensky,
siz sürekli daha fazla destek istiyorsunuz, ancak biz zaten ülkenize tarihte
eşi benzeri görülmemiş ölçüde askeri ve ekonomik yardım sağladık.. Sizinle
yaptığımız anlaşmaların kıymetini bilmelisiniz."
Bunun üzerine Zelensky,
Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olduğunu ve bu tür söylemlerin Ukrayna’nın
onuruna zarar verdiğini vurguladı:
"Sayın Başkan,
Ukrayna bağımsız bir devlettir ve kendi güvenliği için mücadele etmektedir. Biz
sadece hak ettiğimiz desteği talep ediyoruz. Çünkü özgürlüğümüzü ve toprak
bütünlüğümüzü savunuyoruz. Ayrıca Avrupa’yı da koruyoruz."
Trump, Ukrayna’nın savaşın
devam etmesini istediğini ve Batı’yı da bu sürece dâhil etmeye çalıştığını öne
sürerek, sert söylemini sürdürdü.
"Siz savaşın devam
etmesini istiyorsunuz. ABD halkı ise bu savaşın bitmesini istiyor. Ben de ABD
halkını temsil eden bir lider olarak, bu çatışmayı sürdürmek için sınırsız bir
kaynak sağlamayacağımızı açıkça belirtiyorum."
Bunun üzerine, tartışma
ABD’nin yaptığı yardımlara odaklandı. Trump, Biden yönetiminin Ukrayna’ya
yaptığı yardımları eleştirerek şu ifadeleri kullandı:
"Aptal bir başkan
(Joe Biden) 350 milyar dolar harcadı. Ve siz hâlâ daha fazlasını mı
istiyorsunuz? Eğer ABD’nin sağladığı silahlar olmasaydı, bu savaş çoktan sona
ermiş olurdu."
Bu noktada Zelensky, ABD
desteğinin savaşı devam ettirmediğini, aksine Ukrayna’nın varlığını
sürdürmesini sağladığını belirtti.
"Başkan Biden’ın
sağladığı destek, yalnızca Ukrayna’nın ayakta kalmasını değil, aynı zamanda
Avrupa’nın güvenliğini de sağlamıştır. Biz yalnızca kendimiz için değil, tüm
Batı dünyası için mücadele ediyoruz."
Bu sözler, Washington’un
Kiev’e olan yaklaşımındaki belirgin değişimi gözler önüne serdi. Trump,
Ukrayna’nın Rusya ile müzakere yapması gerektiğini ve çatışmanın sürdürülebilir
bir çözümle sonlandırılmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi.
"Siz barış sürecini
kabul etmelisiniz. Savaş sonsuza kadar devam edemez. Rusya ile müzakere
yapmalısınız."
Bu açıklama, Ukrayna’nın
Washington’dan beklediği destekle çelişirken, Avrupa’da geniş yankı uyandırdı.
Özellikle İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, Trump’ın yaklaşımını eleştiren
açıklamalarda bulundu. Zelensky ise Beyaz Saray’dan ayrıldıktan sonra doğrudan Londra’ya giderek
İngiltere Başbakanı ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu ziyaret,
Ukrayna’nın Avrupa’dan daha fazla destek arayışında olduğunu göstermesi
açısından kritik bir hamle olarak değerlendirildi.
Görüşmenin Batı’daki Yansımaları
Beyaz Saray’da gerçekleşen
Trump-Zelensky görüşmesi, yalnızca ABD-Ukrayna ilişkilerinde değil, Batı
ittifakı içinde de önemli yankılar uyandırmıştır. Görüşmenin ardından Ukrayna
Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky'nin Washington’dan erken ayrılması ve
planlanan ortak basın toplantısının iptal edilmesi, Batı dünyasında farklı
tepkilere yol açmıştır.
Avrupa ülkelerinden gelen
açıklamalar, Ukrayna’ya
verilen desteğin sürdürüleceğini ve Washington’un tutumundaki
değişikliklere rağmen Kiev yönetiminin yalnız bırakılmayacağını vurgulamıştır. Fransa Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron, görüşmeye
ilişkin yaptığı açıklamada, “Mücadele edenlere saygı
göstermek gerekir” diyerek, Ukrayna’nın Batı ittifakı için
taşıdığı önemi bir kez daha dile getirmiştir. İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Zelensky ile Londra’da bir araya
gelerek, 3,3 milyar dolarlık bir
kredi anlaşması imzalamış
ve bu desteğin Ukrayna’nın savunma
kapasitesini artırmaya yönelik olduğunu belirtmiştir. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez,
sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada
“Ukrayna
yalnız değildir” mesajını paylaşarak, Avrupa’nın Kiev
yönetimine olan bağlılığını ifade etmiştir.
Avrupa Birliği yetkilileri
de ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin azalması ihtimaline karşı, Avrupa’nın
daha fazla sorumluluk alması gerektiğine işaret etmiştir. AB Dış İlişkiler ve
Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Trump’ın
yaklaşımına dolaylı bir eleştiri getirerek, “Özgür dünya, güçlü ve birlik içinde bir
liderliğe ihtiyaç duyuyor” açıklamasında bulunmuş ve Avrupa’nın
Ukrayna’ya desteğinin devam edeceğini vurgulamıştır.
Bununla birlikte, ABD’nin
Ukrayna politikasındaki belirsizlikler, Batı ittifakının önümüzdeki süreçte
nasıl şekilleneceği konusunda yeni tartışmalara yol açmaktadır. Avrupa, Washington’un
Ukrayna konusundaki angajmanında yaşanabilecek bir azalmaya nasıl yanıt
verecek? Kiev yönetimi, ABD
desteğinin azalması durumunda güvenlik ve ekonomik ihtiyaçlarını nasıl
karşılayacak? Bu
sorular, ABD-Avrupa
ilişkilerinde yeni bir denge arayışının işareti olarak görülmektedir. Avrupa’nın Ukrayna’ya yönelik taahhütlerini
sürdürebilmesi, askeri ve ekonomik kapasitelerinin bu yükü ne ölçüde
kaldırabileceği ile doğrudan bağlantılıdır. Washington’un stratejik önceliklerini yeniden şekillendirmesi,
Avrupa’yı kendi
güvenlik sorumluluğunu artırmaya zorlayabilecek bir dinamik yaratmaktadır.
Rusya’nın Tepkisi ve
Stratejik Kazanımları
Beyaz
Saray’da gerçekleşen Trump- Zelensky görüşmesi, Moskova tarafından
dikkatle takip edildi ve Rusya açısından stratejik bir fırsat olarak değerlendirildi.
Rus yetkililer, bu görüşmenin ABD-Ukrayna ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya işaret ettiğini savunmakta ve
Washington’un Kiev’e yönelik politikasında değişim sinyali verdiğini öne sürmekteler.
Bu bağlamda, Moskova'nın uzun süredir
dile getirdiği Batı ittifakı içerisindeki görüş ayrılıkları tezinin
güçlendiği düşünülmektedir.
Rus
yetkililer, görüşmenin ardından yaptıkları açıklamalarda, özellikle Trump’ın Ukrayna liderine yönelik mesafeli
tavrını, ABD’nin Kiev’e verdiği desteğin sürdürülebilirliği konusunda artan
şüphelerin bir göstergesi olarak değerlendirmiştir. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria
Zaharova ve eski Devlet Başkanı Dmitry Medvedev, Trump’ın tutumunu
olumlu bir gelişme olarak nitelendirmiş ve bu durumun, Ukrayna’nın Batı’daki
konumunu zayıflattığını öne sürmüştür.
Eski
Rusya Devlet Başkanı ve mevcut Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitry Medvedev, görüşmeyi Ukrayna
açısından diplomatik bir başarısızlık
olarak değerlendirmiştir. Medvedev, sosyal medya üzerinden yaptığı sert
açıklamada (bazı ifadeleri burada
kullanamıyorum), Trump’ın Zelensky’ye
karşı sert tutumunun, Kiev’in Batı’daki itibarını zedelediğini ve Avrupa
ile ABD arasındaki koordinasyonun zayıflayabileceğini belirtmiştir. Medvedev
ayrıca, "ABD, Ukrayna’ya olan
desteğini artık sorguluyor. Bu, Kiev yönetimi için büyük bir zorluk
oluşturacaktır." ifadelerini kullanarak, Washington’un uzun vadede
Ukrayna'ya sağladığı desteği sürdüremeyeceğini öne sürmüştür.
Rusya
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria
Zaharova ise yaptığı açıklamada, Trump ve Başkan Yardımcısı JD Vance’in
tutumunu desteklediğini ifade etmiş, "ABD’nin
Ukrayna politikasındaki değişim sinyalleri dikkatle takip edilmelidir."
diyerek, Moskova’nın bu durumu kendi lehine çevirebileceğine işaret etmiştir.
Zaharova’nın açıklamaları, Rusya’nın ABD-Ukrayna
ilişkilerinde yaşanan gerilimi bir propaganda unsuru olarak kullanma
stratejisinin devam ettiğini göstermektedir.
Moskova’nın Stratejik Kazanımları
Moskova, bu görüşmenin
ardından oluşan diplomatik ortamı yakından takip ederek, Batı’nın Ukrayna
politikasındaki belirsizliklerden stratejik kazanımlar elde etme fırsatı
görmektedir. Özellikle Batı ittifakı içindeki
bölünmelerin derinleşmesi, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikalarındaki
belirsizlik ve Rusya’nın diplomatik alanını genişletme olasılığı, Moskova için önemli avantajlar
sunmaktadır. Rusya, uzun süredir Batı dünyasının Ukrayna konusunda tam anlamıyla birleşik bir
duruş sergileyemediğini ve
NATO ile Avrupa Birliği (AB) içindeki devletlerin farklı önceliklere sahip
olduğunu vurgulamaktadır. ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı ekonomik
ve askeri desteğin belirli çevreler tarafından sorgulanmaya başlanması, özellikle
Trump’ın Washington’un
çıkarlarının öncelikli olduğunu vurgulayan açıklamaları, Avrupa ülkeleri ile ABD
arasında bir uyumsuzluk olduğu algısını güçlendirmiştir. Bu durum, Moskova’nın uzun süredir
dile getirdiği Batı’nın iç bölünmeler
yaşadığı tezini desteklemektedir. Eğer Avrupa devletleri,
Ukrayna’ya verilen desteğin sürdürülebilirliği
konusunda şüpheye düşerse, bu durum Kremlin’in Batı’nın Ukrayna
konusundaki tutarsız politikalarını daha güçlü bir şekilde gündeme getirmesine
olanak tanıyacaktır. Ayrıca, Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik ve askeri
kapasitelerdeki farklılıklar, kıtanın Ukrayna politikasında ortak bir yol
haritası oluşturmasını zorlaştırabilir. Rusya, ABD'nin Avrupa üzerindeki etkisinin
azalmasını, kendi jeopolitik çıkarları açısından avantajlı bir gelişme olarak
görmektedir.
Trump’ın Ukrayna konusundaki
eleştirileri ve Avrupa’nın daha fazla sorumluluk alması gerektiğine yönelik
açıklamaları, Washington’un Kiev yönetimine yönelik politikasında köklü değişikliklere
gidebileceği yönünde bir sinyal olarak değerlendirilmiştir. Moskova için bu gelişme, Batı’nın Ukrayna’ya
verdiği desteğin azalması ihtimalini artıran bir faktör olarak öne çıkmaktadır. ABD’nin Ukrayna’ya yönelik
stratejisinde yaşanabilecek değişimler, Kiev yönetiminin savaş kapasitesini doğrudan
etkileyebilecek niteliktedir. Eğer Washington, Ukrayna’ya yönelik yardımlarını belirli
sınırlandırmalara tabi tutarsa, bu durum yalnızca Ukrayna ordusunun saha
içindeki hareket kabiliyetini değil, aynı zamanda Ukrayna’nın iç politik
dengelerini de etkileyebilir. Moskova, Batı desteğindeki bu tür kırılmaların Kiev
yönetimini daha zayıf bir müzakere pozisyonuna sürükleyebileceğini
öngörmektedir. Buna
ek olarak, Trump’ın ABD’nin küresel stratejisini yeniden şekillendirmeye
yönelik söylemleri, Asya-Pasifik bölgesine daha fazla odaklanma ihtimalini gündeme
getirmektedir. Bu
durum, Washington’un Avrupa’daki jeopolitik angajmanlarını sınırlama potansiyeli taşımaktadır. Eğer ABD, Çin ile stratejik
rekabetini derinleştirmeye yönelik adımlar atarsa, Ukrayna’ya yönelik
yardımların ve genel askeri angajmanın zamanla ikinci plana düşebileceği
ihtimali ortaya çıkmaktadır.
ABD'nin Ukrayna’ya yönelik
taahhütlerini sorgulaması, Moskova’nın Batı ile daha
geniş müzakereler yürütebilmesi için bir fırsat yaratmaktadır.
Özellikle Trump’ın Ukrayna’nın Rusya ile
müzakere
yapması gerektiğine dair açıklamaları, Kremlin’in uzun süredir vurguladığı savaşın diplomatik
yollarla çözüme kavuşturulması gerektiği tezini destekleyici
bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Rusya açısından bakıldığında, Batı
içinde Ukrayna’ya yönelik farklı bakış açıları ortaya çıkması, Moskova’nın uluslararası alandaki
diplomatik pozisyonunu güçlendirmesine yardımcı olabilir. ABD’nin Ukrayna’daki savaşın
devamlılığı konusunda daha isteksiz bir tutum sergilemesi, Rusya’nın Avrupa
devletleri ile ayrı ayrı müzakereler yürütmesini kolaylaştırabilir. Ayrıca,
Moskova’nın Washington ve NATO’nun doğrudan müdahil olmadığı bir müzakere
sürecini tercih ettiği de bilinmektedir. Eğer ABD’nin Kiev’e yönelik desteği
azalır ve Avrupa ülkeleri de Ukrayna’ya yönelik finansal ve askeri yardımları
devam ettirmekte zorlanırsa, Rusya kendisini barış müzakerelerinde daha avantajlı
bir konumda bulabilir.
Önde Gelen Rus Uzmanlarının Görüşleri
Rus uzmanlar, görüşmenin
ardından yaptıkları değerlendirmelerde, ABD-Ukrayna ilişkilerindeki kırılmanın
derinleştiğini ve
bunun Rusya’nın jeopolitik
pozisyonunu güçlendirebilecek bir gelişme olduğunu öne sürmektedirler.
Rusya’nın önde gelen dış
politika analistlerinden Fyodor Lukyanov, Russia in Global Affairs
dergisinin baş editörü olarak yaptığı değerlendirmede, Zelensky’nin Amerikan iç siyasetindeki
değişimleri yeterince kavrayamadığını vurgulamıştır. Lukyanov’a göre, Ukrayna lideri, Biden döneminde aldığı
desteğin Trump yönetimi altında da kesintisiz süreceğini varsayarak Beyaz
Saray’a eski alışkanlıklarıyla gitmiş, ancak karşılaştığı sert tavır, ABD’nin
Ukrayna politikasındaki yeni yönelimleri anlamakta geciktiğini göstermiştir.
Lukyanov, Trump’ın Zelensky’ye karşı sergilediği soğuk ve mesafeli tavrın
bilinçli bir diplomatik manevra olduğunu ifade etmektedir.
Trump’ın, "Ben
barışı sağlamak istedim ama bu kişi istemiyor." yarattığı algısı
aslında Ukrayna’nın barış sürecine yanaşmadığı mesajını Amerikan halkına vermeye çalıştığını
ileri süren Lukyanov, bu durumun ABD’nin Ukrayna politikasında köklü değişimlerin
yaşanabileceğine dair bir işaret olduğunu savunmaktadır. Ayrıca Lukyanov, Avrupa’nın bu gelişmeye
nasıl tepki vereceğini de sorgulamaktadır. Ona göre, Trump’ın sert tavrı ve
Ukrayna’ya yönelik eleştirileri, bazı Avrupa ülkelerinin Kiev yönetimine
verdiği desteği daha dikkatli bir şekilde gözden geçirmesine neden olabilir. Eğer ABD’nin Ukrayna’ya verdiği
destek belirgin şekilde azalırsa, Avrupa devletleri de uzun vadede Kiev’e sağladıkları
yardımları sürdürebilme konusunda tereddüt yaşayabilir.
Valdai
Discussion Club uzmanlarından Andrey Kortunov
da görüşmeyi Ukrayna açısından diplomatik bir başarısızlık olarak
nitelendirmektedir. Kortunov’a göre, Zelensky’nin asıl amacı Trump ile kişisel ve duygusal
bir bağ kurarak ABD’nin desteğini devam ettirmekti, ancak bu çaba tamamen
başarısız olmuştur. Görüşme
sırasında Trump ve Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Ukrayna’ya yönelik sert eleştirilerinin belirgin şekilde öne çıkması, Kortunov’a göre, ABD
içinde Ukrayna’ya yönelik desteğin giderek daha fazla sorgulandığının bir
göstergesidir.
Trump’ın, "Ukrayna,
ABD’ye minnettar olmalıdır" yönündeki vurgusu ve Zelensky’nin Batı ittifakı
içindeki rolüne yönelik eleştirileri, Ukrayna’nın artık Washington
tarafından stratejik bir ortak olarak
değil, bir yük olarak görülebileceği ihtimalini
güçlendirmektedir. Ancak Kortunov,
bu gelişmenin ABD’nin tamamen Ukrayna’dan vazgeçeceği anlamına gelmediğini
de ifade etmektedir. Ona göre, diyaloglar devam edecek, ancak Kiev yönetimi,
ABD’den gelen destek konusunda daha sıkı bir denetime tabi tutulacaktır.
Özellikle, Washington’un askeri yardımlar konusunda
daha seçici davranması ve gelecekte Ukrayna’nın finansal ve askeri destek
almasını belirli şartlara bağlaması ihtimali oldukça yüksektir.
MGIMO (Moscow State
Institute of International Relations) Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü
Direktörü Maksim Suchkov,
Zelensky’nin Beyaz Saray’da sergilediği tavrı diplomatik açıdan riskli bir hamle olarak
değerlendirmektedir. Ona göre, Zelensky’nin Trump’a doğrudan
meydan okuması ve ABD’nin de savunmasız olduğunu ima etmesi, Washington
tarafından kabul edilemez bir hata olarak algılanmıştır. Suchkov, bu durumu Ukrayna’nın Batı’daki
konumunun zayıflaması ve destekçi bulmasının giderek zorlaşmasıyla ilişkilendirmektedir. Ona göre, Fransa ve İngiltere gibi
ülkelerin liderleri, Trump’ı Zelensky’ye destek vermesi için
ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamışlardır. Bu da Ukrayna’nın
Batı dünyasında artık eskisi kadar güçlü bir destekçi bulamayacağı ihtimalini
doğurmaktadır. Suchkov,
Trump
yönetiminin Ukrayna konusunda daha katı bir tutum sergilemeye devam edeceğini
ve Rusya’nın bu gelişmeleri kendi lehine kullanması gerektiğini açıkça ifade etmektedir. ABD’nin Ukrayna konusunda attığı her geri
adım, Moskova için yeni fırsatlar doğuracaktır.
Rus uzmanların genel görüşü,
Trump-
Zelensky
görüşmesinin Moskova açısından stratejik kazanımlar sağlayabileceği yönündedir.
ABD’nin Ukrayna’ya yönelik politikasındaki değişim sinyalleri, Washington’un küresel stratejisini yeniden
şekillendirdiğini ve önceliklerini Asya-Pasifik’e kaydırmaya başladığını
göstermektedir. Bu
durum, Ukrayna’nın Batı içindeki
konumunu zayıflatabileceği gibi, Moskova’nın Batı içindeki bölünmeleri kendi
lehine kullanmasına da olanak sağlayabilir.
Sonuç
Trump- Zelensky görüşmesi,
yalnızca ABD ve Ukrayna arasındaki ikili ilişkilerin değil, Batı ittifakı
içindeki güç dengelerinin ve Moskova’nın stratejik hesaplarının da yeniden
şekillendiği bir süreci tetiklemiştir. Görüşme boyunca Trump ve Başkan
Yardımcısı J.D. Vance’in Ukrayna'ya yönelik eleştirileri, Washington’un Kiev’e verdiği desteğin sorgulanmaya başlandığını açıkça ortaya koymuştur. Trump’ın
realist dış politika perspektifinden hareketle, ABD’nin ulusal çıkarlarını önceleyen ve
Ukrayna’nın taleplerini ikinci plana atan bir yaklaşımı benimsediği
gözlemlenmiştir. Bu
tutum, Batı
ittifakı içinde ABD’nin Ukrayna savaşına yönelik angajmanında bir dönüşüm
olabileceğine dair güçlü bir sinyal olarak değerlendirilmiştir.
Görüşme sonrası Avrupa’nın
Ukrayna’ya yönelik desteğini açıkça vurgulayan açıklamaları, Avrupa’nın ABD’den
bağımsız bir şekilde Ukrayna’ya destek verebilecek kapasiteye sahip olup
olmadığı sorusunu da gündeme getirmiştir. Fransa ve İngiltere
gibi ülkelerden gelen destek mesajlarına rağmen, Avrupa’nın askeri ve
ekonomik kapasitesinin uzun vadede Ukrayna için yeterli olup olmayacağı
belirsizliğini korumaktadır.
Bu bağlamda, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik
desteğinde yaşanabilecek olası bir azalma, Avrupa’nın yükünü artırabileceği
gibi Batı ittifakındaki uyumsuzlukları da derinleştirebilir.
Öte yandan Moskova, Trump’ın
Ukrayna’ya yönelik sert açıklamalarını Batı ittifakının bölünmeye başladığının bir
göstergesi olarak yorumlamış ve bu durumu kendi lehine çevirmek için stratejik
bir fırsat olarak görmüştür.
Kremlin açısından bakıldığında, Washington’un Ukrayna’ya yönelik angajmanında
yaşanabilecek bir kırılma, Rusya’nın askeri ve diplomatik hamlelerini daha
güçlü bir şekilde yönlendirmesine olanak tanıyabilir. Bu durum, Rusya’nın diplomatik
pozisyonunu güçlendirebileceği ve Avrupa üzerindeki baskısını artırabileceği
yeni bir jeopolitik denge yaratma ihtimalini doğurmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder